Yasakların Cazibesi [ 05 Aralık 2025 ]


Yasakların Cazibesi

Neden Yasak Olan Daha Çekici Gelir?

İnsan, doğası gereği merak eden, sınırları yoklayan ve bazen kendine bile açıklayamadığı bir istekle “yapmaması gereken şeye” doğru ilerleyen bir varlıktır; çünkü yasak edilen, görünür veya görünmez şekilde işaretlenmiş olan her alan, zihinde canlı ve parlak bir bölge oluşturur ve bu parlaklık çoğu zaman rasyonelliğin önüne geçerek, insanı, sırf yasak olduğu için o sınıra yaklaşmaya, elini uzatmaya, hatta çoğu zaman sınırı aşmaya doğru iter.

Yasak sadece “yapmayacaksın” cümlesi değildir; yasak, toplumun, kültürün ve bireyin kendi iç dünyasının birleştiği eşikte üretilen bir enerji alanıdır. Bu enerji, çocukluğumuzdan itibaren hayatımızda görünür. Bir odaya girmemiz yasaklandığında, kalbimiz daha hızlı çarpar, kapının aralığından içeri bakmak isteriz, ne olduğunu bilmesek bile “orada bilmemiz gereken bir şey varmış gibi” hissederiz. Yasak kapıyı kapatmaz; kapıyı parlatarak daha cazip hale getirir.

Bu durum yalnızca çocukluk deneyimi değildir; yetişkinlikte de neredeyse aynı şekilde işler. Diyet yapan bir insanın, normalde sıradan saydığı bir tatlıyı, diyet başladığı andan itibaren neredeyse kutsal bir arzu nesnesi gibi görmesi, tam da bu psikolojik mekanizmanın sonucudur. Tatlı değişmemiştir, değişen şey, tatlıya yüklenen anlamdır. Yasaklanmış bir şey, beynin ön planına yerleşir, sürekli düşünce üretir, görünmez bir çekim alanı yaratır ve bu çekim, insanı kendine doğru çağırır.

Sosyolojik açıdan bakıldığında, yasaklar toplumların sınırlarını belirler, kimliğin nerede başlayıp nerede bittiğini gösterir. Bu yüzden her kültürün resmi yasakları olduğu gibi, resmi olarak konuşulmasa bile herkesin bildiği, gündelik hayatta dolaşan “gölge yasakları” da vardır. Toplum bir yandan düzeni korumak için kurallar koyar, fakat bu kurallar, paradoksal şekilde, insanların hayal gücünü, merakını ve bazen arzusunu da harekete geçirir. Tıpkı karanlık bir ormanın kenarında durmak gibi; ormanın içi karanlık ve tehlikelidir, ama insan zihni, ormanın içinde neler olabileceğini düşünmekten kendini alıkoyamaz. Tehlike ve merak, yasak ve arzu, aynı duygusal kaynaklardan beslenir.

Bu yüzden tarih boyunca en dramatik aşklar, en sarsıcı hikayeler ve en yoğun duygular, çoğu zaman yasaklarla ilgilidir. Ulaşılamayan sevgili, gizli buluşmalar, toplumun onaylamadığı tutkular… Bunlar yalnızca romantik anlatılar değildir; insanın sınırı aşma ihtiyacının, yasakla yüzleşme isteğinin ifadesidir. Eğer her şey serbest olsaydı, arzu bu kadar yoğun olmazdı; çünkü arzu, çoğu zaman engel karşısında büyüyen bir alevdir. Yasak ateşi söndürmek yerine çoğu zaman alevlendirir.

Psikolojide “reactance” (geri tepme) adı verilen durum tam da budur: özgürlüğün tehdit altında olduğunu hissettiğimiz anda, yasaklanan davranışa karşı daha güçlü bir istek duyarız. “Bunu yapamazsın” cümlesi, çoğu zaman “bunu yapmak istiyorum” duygusunu tetikler. Bir kapıyı kapatmak insanı dışarıda tutmaz, aksine o kapının arkasını daha gizemli hâle getirir. Bu nedenle yasak, yalnızca engelleme değil; aynı zamanda arzu üretme mekanizmasıdır. İnsan, kontrol edildiği yerde özerklik arar, sınırladığı yerde genişlik ister ve sınır çizildiğinde sınırın ötesine bakmak kaçınılmaz olur.

Yasakların cazibesi bireysel düzeyde olduğu kadar toplumsal düzeyde de görülür; örneğin bir toplum bir davranışı ayıp, günah ya da tabu olarak işaretlediğinde, o davranış kamusal alandan çekilir ama kesinlikle kaybolmaz. Sadece başka bir yere taşınır: fısıltıların arasına, kapalı kapıların ardına, görünmeyen ama herkesin sezdiği bir alana. Bu durum, yasakların paradoksudur: yasak, davranışı ortadan kaldırmaz, sadece görünürlüğünü değiştirir ve çoğu zaman daha yoğun duygusal bir alan yaratır. İnsanların ilgiyle dinlediği dedikodular, gizli ilişkiler, baskılanan arzular, hep aynı kaynaktan damlar.

Bir başka örnek: sınıfta “bu sayfaya bakmayın” denilen bir kitap sayfası, kitabın en çok okunan sayfası olur. İlişkide “o kişiyle konuşma” dendiğinde, o kişi daha çekici hale gelir. Toplumda “bu konu açılmasın” dendiğinde, konu daha çok açılır. Çünkü yasak, sadece sınır çizmekle kalmaz; sınır çizilen yere bir ışık tutar. İnsan zihni o ışığı takip eder.

Belki de bu yüzden mitolojilerde, dinlerde ve masallarda yasak meyve hep elmadır. Elma sadece bir meyve değildir; bilginin, merakın, masumiyet kaybının, özgür iradenin sembolüdür. Elmayı yasaklayan şey, elmayı kutsal bir nesneye dönüştürür. Elma yasaklanmasaydı kimse ona bakmayacaktı. Ama yasak, elmanın ışığını artırdı, onu parlattı ve insanı “bir ısırık” almaya ikna etti. Yasaklanmış bir ısırık, yalnızca bir tat değil; bir seçim, bir özgürlük ilanıdır.

Sonuç olarak, yasakların cazibesi insanın iç dünyasında, toplumsal hayatında ve kültürel hafızasında derin kökleri olan bir olgudur. Yasak, insanın merakını ateşler, arzuyu yoğunlaştırır, kimliği sınar, özgürlüğü test eder, hikâyeyi büyütür. Bu nedenle yasaklar yalnızca engel değil, aynı zamanda insan psikolojisinin gizli motorlarıdır. Belki de bu yüzden yasaklar hiçbir zaman tamamen ortadan kalkmaz; çünkü yasak, insanın içindeki merakın, tutkuyu arayan benliğin ve sınırı aşmak isteyen tarafın aynasıdır. Yasaklar, bazen acıtır, bazen korur, bazen sarhoş eder ama her durumda insanı kendine doğru çeker; çünkü yasak, sadece dışsal bir sınır değil, aynı zamanda içsel bir davettir.