Perre Antik Kenti Zamanın Suyunda Kaybolan Şehir [ 05 Kasım 2025 ]


Perre Antik Kenti  Zamanın Suyunda Kaybolan Şehir

Fırat’ın yankısını taşıyan rüzgâr, Adıyaman’ın taşlarına dokunduğunda bir isim fısıldar.

Perre.
Binlerce yıl öncesinden bugüne ulaşan bu antik kent, Kommagene Krallığı’nın göz alıcı şehirlerinden biri olarak hala dimdik ayakta. Her basamağı, her oyulmuş kaya mezarı, her mozaik taşı insanlık tarihinin sessiz bir tanığı gibidir.

Taşların Arasındaki Hayat

Perre, yalnızca bir antik kent değil; geçmişle bugünün arasındaki ince bir köprüdür. Roma döneminde bölgeyi birbirine bağlayan yolların kavşağında bulunması, onu adeta “geçmişin kalp atışı” haline getirmiştir.
Kazılarda ortaya çıkan su kanalları, çeşmeler ve mozaikler; burada bir zamanlar canlı bir yaşamın hüküm sürdüğünü gösteriyor. Geniş taş merdivenlerle inilen nekropol alanı, ölümün bile bir sanat eserine dönüştüğü yerlerden biri.

Kaya mezarlarının içindeki kabartmalar, o dönemin inanç dünyasına dair derin ipuçları veriyor. Taşa kazınmış motiflerde yalnızca ölüm değil, yeniden doğuşun ve ölümsüzlüğün izleri görülüyor.

Belki de bu yüzden, Perre’ye bakan herkes bir “sonsuzluk hissi” duyar.

Suyun Hikayesi

Bu yıl yapılan çalışmalarda, Roma dönemine ait antik çeşme sistemi yeniden gün yüzüne çıkarıldı. Uzun yıllar toprak altında saklı kalan bu yapının, üç farklı su kanalından beslendiği tespit edildi.
Yani Perre, o dönem yalnızca taş değil; suyun da şehridir. Su kemerleri ve çeşmeler, kentin hem refahını hem de mühendislik gücünü temsil eder. Her bir kanal, o dönemin insanlarının doğayla kurduğu dengeyi hatırlatır.

Ayrıca yeni kazılarda renkli taban mozaikleri de gün yüzüne çıkarıldı. Mozaiklerde yer alan geometrik desenler, dönemin estetik anlayışını yansıtmakla kalmıyor, aynı zamanda yaşam alanlarının düzenini de anlatıyor. Bu taşlar, sessiz ama anlamlı bir dil konuşuyor güzelliğin zamana direndiği bir dil.

Perre’de Yaşamın İzleri

Perre halkı; tüccarların, zanaatkarların, askerlerin ve seyyahların buluşma noktasıydı. Gün batımında mezar odalarına düşen ışık, yüzyıllardır hiç değişmeyen bir tablo gibi aynı yere vurur.
Kazı alanlarında bulunan kandiller, çanak, çömlekler ve kemik parçaları, sıradan insanların hayatına dair küçük ama çok değerli izler taşır. Çünkü tarih, sadece kralların değil, o kandilin ışığında yaşayan insanların da hikayesidir.

Taşların Fısıldadığı Sonsuzluk

Perre, gece sessizliğinde bile bir şeyler anlatır. Rüzgar kaya mezarlarının içinden geçerken, sanki geçmişin dualarını taşır. Bu şehirde yalnızca arkeoloji değil bir ruh vardır.
Her kazı, yalnızca toprağı değil; zamanı da katman katman açığa çıkarır. Ve her yeni bulgu, insanlığın belleğine bir satır daha ekler.

Neden Perre Bizi Hala Çağırıyor?

Çünkü Perre, bir dönemin sessiz tanığı olmanın ötesinde, insanın varoluş hikayesini anlatır.
Taşa kazınmış her figür, bir duyguyu; her su kanalı, bir yaşam umudunu taşır.
Bugün oraya giden biri, aslında kendi geçmişine dokunur çünkü Perre yalnızca bir şehir değil, zamanın yüreğidir.