Küçük Bir Kutunun İçine Sığan Dünyalar
Otel sabunu koleksiyonculuğu, modern insanın seyahatlerle kurduğu görünmez bağı kokunun, dokunun ve minyatür bir tasarımın içine hapseden narin bir sanat gibidir. Bir otel odasına girip yatağın kenarına bırakılmış minik sabunu eline alan bir gezgin, aslında yalnızca bir temizlik ürününe değil, o mekânın ruhuna, o ülkenin misafirperverlik anlayışına ve geçmişten süzülen turistik kültürüne dokunur. Bu yüzden koleksiyonerler için her otel sabunu, sadece bir paket değil, bir şehir anısının küçük bir kapsülü gibi saklanır. Yeryüzünün dört bir yanında otel sabunu biriktiren insanlar, sabunlara yalnızca estetik bir gözle bakmaz; her birinin taşıdığı hikayeyi, üzerindeki logonun temsil ettiği kurumsal kültürü, kokunun çağrıştırdığı mevsimi, hatta ambalajdaki grafik tasarımın dönemsel ruhunu okumayı öğrenir. Paris'te bir butik otelin lavanta kokulu sabunu, Akdeniz kıyısındaki bir resort otelin turunçgil aromalı sabunu ya da Japonya’daki minimalist bir ryokan’ın beyaz, neredeyse kokusuz sabunu… Hepsi, koleksiyoncunun gözünde küçük dünya fragmanlarıdır.
Otel sabunları ilk bakışta birbirine benziyormuş gibi görünse de, koleksiyoncunun dikkatli bakışı altında ciddi bir çeşitlilik sunar. Bazıları altın kabartmalı ambalajlarıyla lüks otelleri temsil ederken, bazıları yalnızca iki renkli mütevazı bir logoyla küçük aile işletmelerinin sıcaklığını taşır. Bazı sabunlar ince, yuvarlak bir disk şeklindeyken bazıları kare, dikdörtgen ya da kabartmalı özel kesim formunda olur. Kokuları bile tarihin sessiz izlerini taşır; 1980’lerin ağır parfümlü sabunları bugün koleksiyonlarda “retro” olarak kabul edilirken, 2020 sonrası otellerin doğal içerikli sabunları sürdürülebilirlik kültürünün sembolü haline gelmiştir. Otel sabunu koleksiyonculuğunun en büyüleyici yönlerinden biri de zamanı muhafaza edişidir. Turistik bir bölgenin kaybolmuş otelleri, kapanan tarihi tesisler ya da yeniden markalanmış zincirler… Bu yerlerin kimlikleri çoğu zaman yalnızca eski sabun paketlerinin üzerinde yaşar. Bu nedenle koleksiyonerler için her sabun, yok olmuş bir mekanın hatırasını koruyan küçük bir zaman kapsülü niteliği taşır. Bir sabunu eline aldığında, bazen yıllar önce yapılmış bir yolculuğun kokusu yeniden açılır, sanki eski bir anı kutusunun kapağı sessizce aralanır.
Bazı koleksiyoncular sabunları açmadan saklar; çünkü orijinal paketleme tasarımın en kritik parçasıdır. Bazıları ise ambalajı açar, sabunu ayrı, kutuyu ayrı saklar; kimileri kokuların zamanla nasıl değiştiğini not eder. Hatta "sadece pastel tonlu sabunlar", "sadece Asya otelleri", "sadece vintage zincir oteller", "sadece doğal içerikli sabunlar" gibi alt koleksiyonlar oluşturanlar bile vardır. Bu çeşitlilik, hobiyi şaşırtıcı derecede zengin ve kişisel hale getirir. Bugün dünyada otel sabunu koleksiyonlarına adanmış sergiler, küçük müzeler ve açık artırmalar bulunuyor. Bazı nadir sabunlar, otelin artık var olmaması sebebiyle koleksiyonerler arasında yüksek fiyatlara bile çıkabiliyor. Ancak bu koleksiyonculuğu değerli kılan şey para değil; her sabunun, koleksiyoncunun hayatının bir yerine ilişmiş küçük bir hikaye olmasıdır. Bir sabun bazen unutulmuş bir tatili, bazen bir seyahatte hissedilen özgürlük duygusunu, bazen de yabancı bir şehrin sabah ışığını hatırlatır.
Sonuçta otel sabunu koleksiyonculuğu, insanın dünyayı minik bir nesneye sıkıştırma ustalığının, zamanın kokusunu saklama isteğinin ve yolculukla kurduğu duygusal ilişkinin sessiz ama etkileyici bir ifadesidir. Raflarda duran sabunlar yalnızca temizlik ürünleri değil; dünyanın farklı köşelerinden toplanmış küçük hikaye taşlarıdır.