Farabi Doğunun Akıl Işığı
Bir Uygarlığın Ortasında Doğan Zihin
870 yılı civarı…
Farabi (bugünkü Otrar, Kazakistan) şehri, ticaret yollarının, bilginin ve inancın kesiştiği bir noktaydı. Burada doğan Ebu Nasr Muhammed el-Farabi, çocuk yaşta merakın peşine düştü. Matematik, mantık, dil, felsefe, astronomi, müzik… Her alana aynı derinlikle eğildi. Ama onun asıl yolculuğu, bilginin sınırlarını sorgulamakla başladı.
Döneminde Abbasî İmparatorluğu, kültürel anlamda altın çağını yaşıyordu. Bağdat’ta kurulan “Beytü’l-Hikme (Bilgelik Evi)”, dünyanın dört bir yanından gelen eserlerin çevrildiği bir bilgi merkezine dönüşmüştü. İşte Farabi, bu merkezin koridorlarında Aristo, Eflatun, Hipokrat ve Pythagoras ile zamanın ötesinde tanıştı.
Bir Öğrencinin Yolculuğu
Farabi gençliğinde Maveraünnehir’ den Bağdat’a geldiğinde, Arapça’ yı sonradan öğrenmiş olmasına rağmen, birkaç yıl içinde Yunanca felsefe metinlerini Arapçaya yorumlayabilecek kadar yetkin hale geldi. Hocası Yuhanna bin Haylan, ona sadece mantık öğretmedi; düşünmeyi bir sanat haline getirdi. Farabi daha sonra Harran’a, Halep’e, Şam’a geçti her yerde bir “öğrenci” olarak kaldı. Saraylarda görev teklif edildi, kabul etmedi.
Çünkü onun gözünde bilginin değeri, altınla değil sessizlikle ölçülürdü.
Aklın Katmanları Farabi’nin Düşünce Modeli
Farabi, insan aklını dört basamakta tanımlar:
Potansiyel Akıl: İnsan doğduğunda var olan öğrenme kapasitesi.
Edilgin Akıl: Bilgiyi duyularla almak.
Fiili Akıl: Bilgiyi işlemek, anlam üretmek.
Kutsal Akıl: Bilgiyi evrensel düzene bağlamak, yani hikmete ulaşmak.
Bu kavram, onu sadece bir filozof değil, aynı zamanda ilk bilişsel bilim insanlarından biri yapar. Bugün “öğrenme modelleri” olarak adlandırdığımız şeyin temeli, Farabi’nin bu sınıflandırmasına kadar uzanır.
Evrenin Müziği
Farabi’nin “Kitabü’l Mûsika el-Kebir” (Büyük Müzik Kitabı) sadece bir müzik teorisi değil, akıl ve ses arasındaki uyumun felsefesidir. Ona göre her ses bir matematiksel düzene sahiptir, ve evrenin tümü bir kozmos senfonisidir.
Bu yüzden der ki:
“Evren sessiz değildir; biz duymayı unuttuk.”
Farabi, sesin duygular üzerindeki etkisini de incelemiş, müziğin ruhu iyileştiren gücünü anlatmıştır. Bugün “müzik terapisi” olarak bilinen anlayışın kökenleri, onun eserlerinde gizlidir.
Erdemli Şehir: Felsefenin Kalbindeki Devlet
Farabi, “Medinetü’l-Fazıla” adlı eserinde bir toplum modelini anlatır. Bu şehirde insanlar sadece kanunlarla değil, erdemle yönetilir.
Lider bilgedir, hırslı değil; halk bilgili, bencil değil. Bu model, modern anlamda “etik yönetim” düşüncesinin en erken taslağıdır.
Farabi’nin “erdemli şehir” fikri, batıda “ütopya” kavramının temelini oluşturur. Thomas More’un Utopia’sı (1516) ve Campanella’nın Güneş Ülkesi (1602) onun fikirlerinden izler taşır. Yani Farabi, hem doğunun filozofuydu hem de batının görünmeyen öğretmeni.
Bilim ve Ruhun Birliği
Farabi’ye göre gerçek bilginin iki ayağı vardır:
Deneysel akıl: Dünyayı gözlemleyerek öğrenmek.
Metafizik akıl: Varlığın anlamını sezgiyle kavramak.
Bu denge olmadan hiçbir bilim kalıcı olamaz. O yüzden o, bilimi sadece sonuç değil, ahlaki sorumluluk olarak görür.
“Bilim, eğer iyilik üretmiyorsa, bilgeliğe dönüşmez.”
Farabi’nin Batı Üzerindeki Etkisi
Yüzyıllar sonra Avrupa’da “Rönesans” doğduğunda, Farabi’nin eserleri Latinceye çevrilmiş ve büyük filozoflara ilham vermişti.
Thomas Aquinas, Bacon, hatta Descartes’ın düşünce sistemlerinde Farabi’nin izlerini görmek mümkündür.
Aristo’yu Avrupa’ya taşıyan köprü, aslında Farabi’nin kalemiydi.
Mütevazı Bir Bilge
Farabi, ömrünün son yıllarını Şam’da, küçük bir evde, kitaplarının arasında geçirdi. Bir yandan yazıyor, bir yandan öğrencilerine ders veriyordu.
Hiç evlenmedi, servet edinmedi. Bir gün, sokak ortasında sessizce vefat ettiğinde, elinde sadece bir defter, bir ney, bir kalem vardı.
Onun için başarı, alkış değil; anlaşılmaktı.
Farabi, insanın içindeki “akıl kıvılcımını” evrenin ışığıyla birleştirdi. Onun en büyük başarısı, bilimi kutsallaştırmak değil,
kutsalı akılla anlamlandırmak oldu. Belki de bu yüzden her çağda yeniden keşfediliyor. Çünkü Farabi’nin felsefesi şunu fısıldar:
“Akıl, kalpten koparsa bilgi anlamsızlaşır; kalp, akılsız kalırsa inanç körleşir.”
kaynak:“Kitabü’l-Mûsîka el-Kebîr”