“Ben senin için…” ifadesi, ilk duyulduğunda kulağa bir armağan gibi gelir; içinde emek vardır, çaba vardır, vazgeçiş vardır ve karşı tarafın değerli olduğu hissini verir, ancak tam da bu yüzden bu cümle, duygusal ilişkilerde en güçlü baskı araçlarından birine dönüşme potansiyelini taşır, çünkü bu ifade çoğu zaman bir anlatım değil, örtük bir kayıt tutma biçimidir, yani yapılanların sessizce bir haneye yazıldığı ve zamanı geldiğinde bu hanenin açılmak üzere saklandığı bir psikolojik defterdir. Bu cümlenin gücü, karşı tarafa doğrudan bir talep yöneltmemesinden gelir; “şunu yapmalısın” demez, “bunu istiyorum” demez, onun yerine geçmişte yapılan fedakarlıkları hatırlatarak kişinin bugünkü karar alanını daraltır, böylece birey farkında olmadan kendi özgürlüğünü sorgulamaya başlar ve “hayır” demenin nankörlük, bencillik ya da vefasızlık anlamına gelip gelmediğini düşünmeye zorlanır, işte manipülasyon tam olarak bu noktada başlar.
“Ben senin için çok şeyden vazgeçtim”, “ben senin için herkesi karşıma aldım”, “ben senin için kendimi yordum” gibi cümleler, görünürde bir duygusal paylaşım gibi dursa da, bilinçaltında güçlü bir borç duygusu yaratır; bu borç açıkça talep edilmez ama hissedilir, kişi kendi isteklerini ifade ederken içsel bir frenle karşılaşır ve çoğu zaman fark etmeden şu noktaya sürüklenir: Kendi sınırlarımı korursam, karşımdakinin emeğini inkar etmiş olur muyum? Bu tür manipülasyonun en tehlikeli yanı, çoğu zaman iyi niyetle başlamasıdır; kişi gerçekten fedakarlık yapmış olabilir, gerçekten yorulmuş, gerçekten vazgeçmiş olabilir, ancak bu fedakarlıklar karşı tarafın özgürlüğünü sınırlayan bir argümana dönüştüğünde, ilişki eşitlikten çıkar ve duygusal bir güç oyununa evrilir, çünkü sevgi paylaşımı yerini sessiz bir denetime bırakır.
Zamanla bu dinamik, ilişkide tek taraflı bir hassasiyet yaratır; “ben senin için” diyen taraf, farkında olarak ya da olmayarak ahlaki üstünlük pozisyonuna yerleşirken, karşı taraf sürekli kendini dengelemek, telafi etmek ve borcunu ödemek zorundaymış gibi hisseder, bu da ilişkideki kararların artık ortak iradeyle değil, geçmiş fedakarlıkların ağırlığıyla şekillenmesine neden olur. Bu cümle aynı zamanda duygusal şantajın en rafine biçimlerinden biridir, çünkü açık bir tehdit içermez; sevgi geri çekilmez, bağ koparılacağı söylenmez, yalnızca yapılanlar hatırlatılır ve bu hatırlatma, karşı tarafın vicdanına sessizce bırakılır, vicdan ise çoğu zaman mantıktan daha ağır çalışır, bu yüzden kişi istemediği halde uyum sağlar, sessiz kalır ya da kendi ihtiyaçlarını ertelemeyi seçer.
Sağlıklı bir ilişkide fedakarlık kayıt altına alınmaz, koz olarak saklanmaz ve zamanı geldiğinde ortaya sürülmez; çünkü gerçek fedakarlık, karşılık beklentisiyle değil, özgür bir seçimle yapılır ve karşı tarafın hareket alanını daraltmaz, tam tersine genişletir, oysa “Ben senin için…” cümlesi bir sınır ihlaline dönüştüğünde, sevgi bir bağ olmaktan çıkar, bir baskı aracına dönüşür. Bu yüzden bu cümleyi duyduğumuzda mesele söylenen sözden çok, bu sözün ardından bizden ne beklendiğidir; eğer cümle, bizi daha özgür, daha güvende ve daha eşit hissettirmiyorsa, eğer içimizde açıklaması zor bir suçluluk, borçluluk ya da kendimizi geri çekme hissi uyandırıyorsa, orada sevginin değil, sessiz bir güç oyununun çalıştığını fark etmek gerekir. Manipülasyon çoğu zaman bağırmaz, suçlamaz ve tehdit etmez; bazen sadece “Ben senin için…” der ve geri kalanını bizim iç sesimize bırakır.