Türk Mitolojisi: Gökyüzünden Bozkurt’a Uzanan Efsanevi Yolculuk [ 29 Ekim 2025 ]


Türk Mitolojisi: Gökyüzünden Bozkurt’a Uzanan Efsanevi Yolculuk

Binlerce yıl öncesinden günümüze kadar uzanan Türk mitolojisi, sadece eski inançlar bütünü değil; aynı zamanda kültürün, doğayla kurulan derin bağların, kahramanlık ve cesaretin eşsiz anlatımıdır. Gökyüzünün engin maviliğinden yeryüzünün bereketli topraklarına kadar uzanan efsaneler, Türk halklarının ruhunda yaşamaya devam ediyor.

Tengri: Gökyüzünün ve Kaderin Tanrısı


Türk mitolojisinin merkezinde yer alan Tengri, “Gökyüzü” anlamına gelir ve evrenin yaratıcısı, gökyüzünün efendisi olarak kabul edilir. Tengri, sadece güçlü bir tanrı değil; aynı zamanda adaletin ve doğanın koruyucusudur. Türkler, Tengri’nin dünyadaki düzeni sağladığına inanır ve onun iradesiyle hayatın şekillendiğine saygı gösterir.

Göçebe yaşamın zorlukları içinde Tengri inancı, doğayla uyumu ve insanın kaderini kabulünü öğretir. Bu tanrı figürü, sadece Türk kültüründe değil, Orta Asya’nın birçok halkında da saygıyla anılmıştır.

Ülgen ve Erlik: İyi ile Kötünün Savaşı

Türk mitolojisinde evrenin dengesini sağlayan iki önemli güç vardır:

  • Ülgen, iyiliği, bereketi ve yaşamı temsil eder. Genellikle gökyüzünde yaşadığına inanılır ve insanlara iyilik getirir.
  • Erlik ise yeraltının, karanlığın ve kötülüğün tanrısıdır. İnsan ruhunun sınavını simgeler ve bazen zorlukların, hastalıkların kaynağı olarak görülür.

Bu iki güç arasındaki mücadele, insanın iç dünyasındaki iyi ve kötüyle olan savaşının sembolüdür. Dengede kalmak, hayatın temel amacıdır.

Türklerde Şaman İnancı ve Şamanlara Olan Derin Saygı

Bir zamanlar, gökyüzüyle yer arasındaki ince çizgide yürüyen, ruhlarla konuşan, hastaları iyileştiren, görünmeyenle görünen arasında köprü kuran insanlar vardı. Onlara Kam ya da daha sonra gelen adıyla Şaman denirdi. Türk mitolojisinin en gizemli figürlerinden biri olan şaman, sadece bir din adamı değil bir bilge bir hekim, bir sanatçı, bir kahin ve ruhsal rehberdi. 

Şamanlık: Ruh ile Evren Arasındaki Yolculuk

Türklerde şamanlık, herhangi bir görevle atanmış bir unvan değil, doğuştan gelen bir çağrıdır. Bir kişi şaman olacağı zaman, doğa ona işaretler gönderir. Rüyalarında göğe yükseldiğini, bir hayvanla konuştuğunu veya yıldırımların içine karıştığını görür. Bu vizyonlar onun seçildiğini anlatır. Çünkü şaman Tengri tarafından görevlendirilmiş bir aracıdır. Şaman inancı, insanın doğayla ve evrenle olan dengesini korumayı öğretir. İnsanın ruhunun, dünyanın ruhuyla uyum içinde olması gerektiğine inanılır. Eğer bu denge bozulursa, hastalıklar, felaketler ve huzursuzluklar baş gösterir. İşte o zaman, şaman davulunu eline alır ve göğe doğru yolculuğa çıkar. 

Davulun Sesiyle Başlayan Tören

Şamanın en kutsal aracı davuldurDavul, yalnızca bir müzik aleti değil ruhlar dünyasına açılan bir kapıdır. Derisi genellikle kutsal sayılan bir hayvandan  çoğu zaman geyik, bazen kurt ya da attan yapılır. Davulun sesiyle şaman transa geçer bilincini yeryüzünde bırakır ve ruhunu gökyüzüne ya da yeraltına gönderir. Davulun her vuruşu, bir dua, bir çağrı, anahtar gibidir. Yedi kat göğü aşarken Ülgen’le görüşür, dokuz kat yeraltına inerken Erlik’le yüzleşir. Bu yolculuk, hem insanlığın içsel arayışını hem de doğanın gizemini temsil eder. 

Şamanın Görevleri

Şaman, toplumda çok yönlü bir figürdür. Onun görevleri yalnızca dini değildi; toplumsal, tıbbi ve ruhsal görevleri de vardı. Her yaptığı işin ardında doğa ile uyum ve insanla evren arasında denge düşüncesi yatardı. 

 Ruhsal Rehberlik: İnsanların kaybolmuş ruhlarını bulur, kötü ruhlardan arındırır.

 Bereket Duaları: Av mevsiminde, ekim dönemlerinde veya kuraklıkta törenler düzenlerdi.

 Hastalık Tedavisi: Ruhsal kökenli hastalıkları iyileştirmek için ritüeller yapardı.

 Geçiş Törenleri: Doğum, evlilik, ölüm gibi dönüm noktalarında ruhların huzur bulmasını sağlar.

 Kehanet: Geleceği görebilme gücü olduğuna inanılırdı.

Şamanlara Olan Saygı

Türk toplumlarında şamanlar, kutsal birer köprü olarak görülürdü. Onlara Kam Ata veya Baksı denir, toplum içinde en yüksek saygı onlara gösterilirdi. Bir şaman konuştuğunda herkes susar, onun sözü Tanrı’nın yankısı kabul edilirdi. Şamanlar yalan söylemezdi; çünkü ruhlarla bağlantılı olduklarına inanılırdı.Onlara hakaret etmek, Tanrılarla alay etmek gibi sayılırdı. Bir şaman öldüğünde, onun ruhunun göğe yükseldiğine inanılır ve özel törenlerle uğurlanırdı. Bazı bölgelerde, şamanların mezarlarının yanından geçerken insanlar sessizleşir, dua ederdi. Çünkü şaman öldükten sonra bile halkını koruyan bir ruh haline gelirdi. 

Şamanlar ve Hayvan Ruhları

Her şamanın bir ya da birkaç koruyucu hayvan ruhu vardı. Bu ruhlar, onların rehberi ve koruyucusuydu. Kurt, kartal, geyik, ayı, at gibi hayvanlar en sık rastlanan totemlerdi. Örneğin: 

Kartal, göğe yükselişi temsil ederdi. 
Kurt, savaşçı ruhun sembolüydü.
Geyik, doğurganlık ve saflığı simgeliyordu.

Bir şaman ritüel sırasında bu hayvanların seslerini taklit eder, ruhları yardıma çağırırdı. O anda şaman, artık sadece bir insan değil, insanla ruhun birleştiği bir varlık olurdu. 

Kadın Şamanlar: Ruhun Ana Gücü

Türklerde kadınlar da şaman olabiliyordu. Kadın şamanlara Udugan denirdi. Uduganlar, özellikle doğurganlık, bereket, doğum ve aileyle ilgili ritüellerde ön plandaydı. Onların doğaya olan yakınlığı, sezgisel güçleri, dişil enerjileri toplumda kutsal kabul edilirdi. Birçok efsanede, Udugan’ların gökten inen ışıkla seçildiği anlatılır. Bu da Türk mitolojisinde kadının kutsallığının ne kadar derin olduğunu gösterir. 

Şamanlığın Felsefesi: Denge ve Saygı

Şaman inancı, aslında evrenin büyük yasasını öğretir: Her şey birbiriyle bağlantılıdır. İyilik ile kötülük, gece ile gündüz, doğa ile insan birbirini tamamlar. Bir ağaç kesmeden önce izin istemek, ateşi söndürmeden önce teşekkür etmek, rüzgar estiğinde dua etmek, hepsi bu kozmik saygının parçalarıdır. Şamanlık, doğaya hükmetmeyi değil; doğayı anlamayı öğretir. Bu yüzden Türklerde şamanlara duyulan saygı, aslında evrene duyulan saygının bir yansımasıdır. 

Bugün modern dünyada şamanlık kelimesi bir masal gibi görünse de, Türk halkının bilinçaltında hala o davulun sesi yankılanır. Bir çocuk yıldızlara bakıp dilek tuttuğunda, bir yaşlı kadın ocağını tüttürdüğünde, bir savaşçı cesaretini topladığında  hepsi şamanın mirasının izidir. Çünkü Türklerde şamanlık, sadece bir inanç değil, varoluşun şiiridir. Ve o şiir, hala rüzgarın dilinde fısıldar.

Araştıran, Yazan
Serkan ÖZKAN