Alp Kızlardan Günümüze Kadın Savaşçı Bilinci
Türk Hafızasında KıIıçın Dişil Yüzü
Kadın savaşçı fikri, çoğu modern zihinde istisnai, sıra dışı ya da sonradan kazanılmış bir rol gibi algılansa da, Türk tarihsel ve mitolojik hafızasında bu durum tam tersidir, çünkü Türk dünyasında kadın, savaş alanına sonradan davet edilmiş bir figür değil, en başından itibaren kaderin ortağı olarak kabul edilmiştir. Alp Kızlar kavramı, yalnızca destansı anlatıların süsü ya da masalsı bir abartı değil, bozkırın sert doğası, göçebe yaşamın zorlayıcı koşulları ve törenin eşitlikçi yapısı içinde şekillenmiş gerçek bir bilinç halidir ve bu bilinç, yüzyıllar boyunca biçim değiştirse de özünü hiçbir zaman kaybetmemiştir.
Alplık Ve Cinsiyetin Ötesinde Bir Kimlik
Türk kültüründe “alp” kavramı, cinsiyete değil, niteliklere işaret eder. Alp olmak, cesur olmakla sınırlı değildir, aynı zamanda sorumluluk almak, topluluğu korumak, gerektiğinde ölümü göze almak ve gücü keyif için değil, dengeyi sağlamak için kullanmaktır. Bu nedenle Alp Kızlar, erkekliğe öykünen figürler değil, alplığın özüne sahip bireylerdir. At binen, ok atan, kılıç kullanan kadın, kendi doğasını inkar etmiş sayılmaz, aksine, bozkırın dayattığı şartlara uyum sağlamış olur. Çünkü göçebe yaşamda hayatta kalmak, bedensel olduğu kadar zihinsel bir güç de gerektirir ve bu güç, cinsiyete göre dağıtılmaz.
Destanlardaki Alp Kızları Sembol Değil
Türk destanlarında karşımıza çıkan Alp Kızlar, edilgen ya da arka planda duran figürler değildir, aksine, çoğu zaman olayların yönünü değiştiren, erkeği sınayan, savaşın seyrini belirleyen karakterlerdir. Bu kadınlar, evlilik öncesinde yarış şartı koyar, gücünü kanıtlayamayan erkekle yol yürümeyi reddeder ve bu tavır, bir meydan okumadan çok eşitlik temelli bir bilinç taşır. Çünkü Alp Kız, kendisini koruyamayacak bir eşin, topluluğu da koruyamayacağının farkındadır. Bu anlatılar, romantik bir üstünlük değil, hayatta kalma refleksinin mitolojik dile dönüşmüş hâlidir.
Kadın Savaşçı Bilincinin Kaynağı Ana. Toprak Ve Koruma İçgüdüsü
Kadın savaşçı bilincinin kökeninde yalnızca fiziksel yetkinlik değil; derin bir koruma refleksi vardır. Türk kozmolojisinde kadın, yaşamı başlatan olduğu kadar, onu korumakla da ilişkilendirilir. Bu nedenle kadın savaşçı, yıkıcı olmaktan ziyade dengeleyici ve savunucu bir güçtür. Savaş, onun için fetih arzusundan çok, var olanı koruma zorunluluğudur. Bu fark, kadın savaşçıyı yalnızca silah kullanan biri olmaktan çıkarır; onu törenin bekçisi, geleceğin muhafızı hâline getirir.
Tarih'te Somutlaşan Bilinç Tomris'ten Hatunlara
Tomris Hatun ile ete kemiğe bürünen bu bilinç, sonraki yüzyıllarda Türk devlet geleneği içinde farklı biçimlerde varlığını sürdürür. Hatunlar, yalnızca hükümdarın eşi değil; siyasi kararların ortağı, elçilik heyetlerinin muhatabı ve gerektiğinde yönetimde söz sahibidir. Bu durum, savaşçı bilincin sadece meydanlarda değil, zihin ve strateji alanında da sürdüğünün göstergesidir. Kadın, kılıcı bıraktığında bile savaşı terk etmez; savaş, artık karar, diplomasi ve denge kurma sanatına dönüşür.
Modern Dünyada Kadın Savaşçı Bilincin Dönüşümü
Günümüzde kadın savaşçı, illa ki zırh kuşanmak zorunda değildir, ancak taşıdığı bilinç özünde aynıdır. Hak mücadelesi veren, sınır çizen, susmayan ve kendisini savunabilen kadın profili, Alp Kız mirasının modern tezahürüdür. Buradaki savaş, fiziksel olmaktan çok psikolojiktir, baskıya karşı direnç, görünmez sınır ihlallerine karşı bilinç ve öz saygıyı koruma kararlılığıdır. Bu yüzden Türk kadınının direnci, ithal bir “feminizm” refleksi değil, binlerce yıllık hafızanın güncel formudur.
Kaybolmayan Hafıza
Her ne kadar tarihsel süreçte bu bilinç zaman zaman bastırılmış, evcilleştirilmiş ya da görünmez kılınmış olsa da, Alp Kızlardan gelen damar hiçbir zaman tamamen kopmamıştır. Bu bilinç, kriz anlarında tekrar yüzeye çıkar, savaşta, yoklukta, afetlerde, toplumsal kırılmalarda kendini hatırlatır. Çünkü Alp Kız ruhu, şartlara bağlı bir rol değil, ihtiyaç anında uyanan bir bilinçtir.
Sonuç Yerine Bitmeyen Bir Yürüyüş
Alp Kızlardan günümüze uzanan kadın savaşçı bilinci, bir tarih anlatısının konusu değil, yaşayan, dönüşen ve her çağda kendine yeni bir ifade alanı bulan bir ruh halidir.
Bu bilinç, bize şunu söyler kadın, savaşçı olduğunda doğasına aykırı davranmaz, aksine, hatırladığı şeyi yeniden yaşar. Ve bu yüzden, bu hikaye burada bitmez. Sadece bir sonraki kuşağa devredilir.