Silik Silüetlerin Var Olma Savaşı [ 15 Aralık 2025 ]


Silik Silüetlerin Var Olma Savaşı

Silik silüetlerin var olma savaşı, kalabalıkların içinde giderek saydamlaşan bireyin kendini görünür kılma çabasının sessiz ama yorucu bir hikayesidir; çünkü modern toplum, insanı bir yandan sürekli üretmeye, konuşmaya, paylaşmaya ve kanıtlamaya iterken, diğer yandan bu hızın içinde onu ayırt edilemez, birbirine benzeyen, yüzü seçilemeyen bir gölgeye dönüştürür ve kişi tam da bu noktada kendi varlığını başkalarının bakışıyla doğrulamak zorunda kaldığını fark eder. Sosyolojik olarak bu durum, bireyin toplumsal rollerle, beklentilerle ve görünmez normlarla kuşatılmasıyla ilgilidir; insan, kim olduğunu değil, kim olması gerektiğini tekrar ederken kendi silüetini inceltir, sınırlarını belirsizleştirir ve sonunda kalabalığın içinde fark edilmeden var olmayı kabullenmeye başlar.

Psikolojik düzlemde ise silikleşme, çoğu zaman korunma refleksiyle başlar; görülmeyen insan eleştirilmez, yargılanmaz, incitilmez düşüncesi, bireyin kendini geri çekmesine, duygularını kısmına ve arzularını sessize almasına neden olur, fakat bu sessizlik zamanla içsel bir gürültüye dönüşür. Kişi, bastırdığı her istekte biraz daha yabancılaşır, her susuşta biraz daha kendinden uzaklaşır ve nihayetinde aynaya baktığında gördüğü şey net bir benlik değil, şekli olan ama içi boş bir silüet olur; bu da anksiyete, değersizlik hissi ve varoluşsal boşluk gibi duyguların zeminini hazırlar.

Var olma savaşı tam da burada başlar; silik silüet, görünür olmanın cesaret istediğini, kendi sesini yükseltmenin yalnız kalma riskini de beraberinde getirdiğini fark ettiğinde, ya tamamen silinmeyi ya da incinse bile var olmayı seçmek zorunda kalır. Bu mücadele, bağırarak değil, yavaş yavaş sınır çizerek, “buradayım” demeyi öğrenerek ve başkalarının onayına ihtiyaç duymadan kendi varlığını kabul edebilerek kazanılır; çünkü insan, ancak kendi gölgesini sahiplenebildiğinde silüet olmaktan çıkar ve gerçek bir yüz kazanmaya başlar.