Boyun eğmeyen insanlar, çoğu zaman içinde yaşadıkları çağın hızına ayak uydurmak yerine zamanın kendisini sorgulamayı seçen, önlerine serilen hazır doğruları sorgusuzca kabul etmektense bu doğruların kim tarafından, ne amaçla ve hangi bedeller karşılığında inşa edildiğini anlamaya çalışan, bu yüzden de kalabalıkların kolayca benimsediği güvenli alanların dışında kalmayı göze alan kişilerdir; çünkü onlar için ait olmak, düşünmeden katılmakla değil, düşünerek durabilmekle anlam kazanır. Bu insanlar, susmanın ödüllendirildiği, itaatin erdem gibi sunulduğu anlarda bile içlerinde yankılanan sesi bastırmaz, çoğunluğun yöneldiği tarafa bakıp akıntıya kapılmak yerine kendi pusulasını izlemeyi seçer; bazen bu pusula onları yalnızlığa, bazen yanlış anlaşılmaya, bazen de açıkça dışlanmaya sürükler, fakat yine de eğilmeyi reddederler, çünkü bilirler ki bir kez boyun eğen zihin, bir daha asla tamamen özgür düşünemez.
Boyun eğmeyen insanların duruşu sert bir inatla karıştırılır çoğu zaman, oysa onların direnci öfkeyle değil farkındalıkla, saldırıyla değil sabırla beslenir; onlar karşı çıkmayı bir yıkım aracı olarak değil, gerçeği görünür kılmanın son imkanı olarak görür, bu yüzden de yüksek sesle bağırmak yerine derin ve uzun cümlelerle düşünür, konuşur ve beklerler, çünkü hakikatin aceleyle değil, zamanla kendini açtığını çok iyi bilirler. Bu duruşun bedeli hafif değildir; boyun eğmeyen insanlar çoğu zaman fırsatları kaçırır, yolları bilinçli olarak zorlaşır, hak etmedikleri yükleri taşımak zorunda kalırlar, çünkü sistemler her zaman uyum sağlayanı ödüllendirir, sorgulayanı ise yorar; yine de onlar bu yorgunluğu bir yenilgi olarak değil, içsel bütünlüğün doğal bir sonucu olarak görür, geceleri başlarını yastığa koyduklarında sessiz ama derin bir huzurla uyuyabilmenin değerini hiçbir konforla takas etmezler.
Onların hafızası güçlüdür; geçmişte yaşanan haksızlıkları, susturulmuş sesleri, eğilmeyi reddettiği için yok sayılmış insanları unutmazlar, çünkü unutmanın da bir tür boyun eğme olduğunu bilirler; bu yüzden tarih boyunca benzer hataların tekrarlandığını gördüklerinde şaşırmaz, aksine aynı döngünün içinde yeni maskelerle dolaşan eski korkuları tanır ve bu farkındalıkla hareket ederler. Ve belki de en önemlisi, boyun eğmeyen insanlar kendilerini kahraman olarak görmez; onlar sadece kendileriyle yaşayabilmek ister, aynaya baktıklarında yüzlerini çevirmek zorunda kalmamak, kelimeleriyle eylemleri arasındaki mesafede kaybolmamak isterler, çünkü bilirler ki insanın gerçek sınavı kalabalıkların önünde değil, yalnız kaldığında verdiği kararlarda başlar ve işte bu yüzden, sayıları az olsa da, varlıkları her çağda bir denge noktası gibi sessizce ama derinden hissedilir.