Sahibinin Odasında Duran Tablo [ 20 Aralık 2025 ]


Sahibinin Odasında Duran Tablo

Tablo, ofisin en sessiz odasında asılıydı; sabah güneşi perde aralığından içeri sızdığında ilk onun yüzüne vurur, akşam olunca ışıklar kapansa bile karanlıkta varlığını sürdürürdü, çünkü bazı yüzler aydınlanmaya ihtiyaç duymazdı. Sahibi odaya her girdiğinde tabloya bakmamaya çalışırdı ama bakmamak da bir bakma biçimiydi ve bu bakış, ikisinin de alıştığı bir sessizlik yaratırdı.

Bu yüz, bir zamanlar çok konuşmuş ama sonra kelimelerden vazgeçmiş bir hayatın izlerini taşıyordu; yara izleri aceleyle yaşanmış anlardan değil, uzun süre aynı yerde durmanın bedeliydi ve göğsündeki madalyalar, kazanılmış zaferlerden çok bırakılmamış sorumlulukları hatırlatıyordu. Sahibi bazen tabloya bakıp hangi dönemi temsil ettiğini düşünürdü ama sonra vazgeçerdi, çünkü bu yüz tek bir zamana ait değildi.

Geceleri odada yalnız kaldığında, tablo sanki biraz daha ağırlaşırdı; duvarda değil de havada duruyormuş gibi, bir şeyleri tutuyormuş gibi hissedilirdi. Sahibi gece mesaiye kaldığı o anlarda masasına oturur, hiçbir yere gönderilmeyecek notlar alır, sonra kağıdı katlayıp çekmeceye koyardı; bazı yazılar okunmak için değil, eksilmemek için yazılırdı.

Zamanla odanın düzeni değişti, eşyalar yer değiştirdi ama tablo hep aynı yerde kaldı; çünkü o, dekorasyonun değil, tanıklığın parçasıydı. Ve sahibi şunu fark etti; bu tablo bir geçmişi anlatmıyordu, hala süren bir nöbeti hatırlatıyordu, duvarda asılıydı ama görev başındaydı.

Bu yüzden her sabah o odaya girerken, sahibi kapıyı biraz daha sessiz kapatırdı; çünkü bazı hikayeler okunmaz, rahatsız edilmez, sadece aynı odada sahibi ile yaşamaya devam eder.