Özgür Olduğunu Düşündüğün An [ 23 Aralık 2025 ]


Özgür Olduğunu Düşündüğün An

Kimse seni zorlamıyor, farkındayım; kapında bekleyen bir otorite yok, “bunu yapmalısın” diyen yüksek bir ses duymuyorsun, ama yine de çoğu zaman kendi istediğin şeyi değil, sanki görünmez bir elin işaret ettiği yolu seçiyorsun ve bunun adına özgür irade diyorsun, işte ters psikoloji tam olarak burada başlar çünkü insan, kontrol edildiğini hissetmediği sürece yönlendirildiğini inkar etmeye programlıdır. Sana “gitme” dendiğinde gidesin gelir, “yapma” denildiğinde yapmak için içinden bir kıpırtı yükselir, çünkü insan zihni kısıtlandığını düşündüğü anda savunmaya geçer ve bu savunma, çoğu zaman bilinçli bir başkaldırı değil, otomatik bir refleks halini alır; bu yüzden ters psikoloji bağırmaz, çağırmaz, emir vermez, sadece kapıyı aralık bırakır ve senin o kapıdan geçmeni izler.

Psikolojik olarak bakıldığında, insanın en büyük zaafı kendi kararını verdiğine inanma ihtiyacıdır; birine “bunu seç” demek yerine “sen bilirsin, zaten çoğu insan bunu yapamaz” dendiğinde, o seçeneğin bir anda cazip hale gelmesi tesadüf değildir, çünkü zihin kendini sıradan kalabalıktan ayırma arzusu taşır ve bu arzu, fark edilmeden yönlendirildiğinde en güçlü itici kuvvetlerden birine dönüşür. İnsanlara gerçekten istediklerini yaptırmanın yolu, onları ikna etmek değil, onlara seçenek sunduğunu düşündürmektir; aslında seçenekler çoktan belirlenmiştir ama kişi, o dar koridorun içinde yürürken kendini açık bir ovada sanır ve bu yanılgı, zihinsel kontrolün en sessiz ama en etkili halidir.

Ters psikoloji çoğu zaman “manipülasyon” kelimesiyle yan yana anılır ama aralarındaki fark şudur: manipülasyon dışarıdan bastırır, ters psikoloji ise içeriden tetikler; manipülasyon ittirir, ters psikoloji merak ettirir; manipülasyon direniş doğurur, ters psikoloji ise gönüllü bir hareket illüzyonu yaratır ve insan, gönüllü olduğunu düşündüğü şeye karşı asla savunma geliştirmez. Bir psikolog açısından bakıldığında, ters psikolojinin asıl gücü, kişinin ego merkezini hedef almasıdır; “sen bunu yapamazsın” cümlesi, çoğu zaman “yapmalıyım” duygusunu tetikler, çünkü ego, yetersiz görülmeye tahammül edemez ve bu tahammülsüzlük, bireyi farkında olmadan yönlendiren bir yakıta dönüşür.

En ilginç olan ise şudur: İnsan, ters psikolojiye maruz kaldığını fark ettiğinde bile etkilenmeye devam eder; çünkü zihin “biliyorum ama yine de istiyorum” noktasına geldiğinde, artık mantık değil kimlik konuşur ve kimlik, haklı olmaktan çok tutarlı görünmeyi önemser. Bu yüzden bazı ilişkilerde, bazı iş ortamlarında ya da bazı karar anlarında kendini “aslında istemediğim bir şeyi neden bu kadar savunuyorum?” diye sorgularken bulursan, cevap çoğu zaman dışarıda değil, senin kendinle yaptığın gizli pazarlıklarda saklıdır; sana kimse açıkça bir şey dayatmamıştır ama sen, başkasının çizdiği sınırlar içinde kendi özgürlüğünü kanıtlamaya çalışmışsındır.

Ters psikoloji, doğru kullanıldığında bir ikna tekniği değil, bir aynadır; sana ne yapman gerektiğini söylemez, sadece hangi tuşa bastığında nasıl tepki verdiğini gösterir ve bu aynaya bakmak çoğu insan için rahatsız edicidir çünkü insan, en çok kendi otomatik tepkileriyle yüzleşmekten kaçınır. Belki de asıl soru şu değildir: “Beni kim yönlendiriyor?” Asıl soru şudur: “Ben, yönlendirildiğimi fark ettiğim halde neden hala o yönde yürümeyi seçiyorum?” Bu sorunun cevabı kolay değildir ama şunu bilmek bile bir başlangıçtır: Gerçek özgürlük, her istediğini yapmak değil, neden istediğini fark edebilmektir. Ve evet, bu yazıyı burada bırakıyorum; devamını sen düşün, çünkü sana ne düşüneceğini söylersem, büyük ihtimalle tersini yaparsın.