Bazı insanlar vardır; masada en çok onlar yer, tatlıyı ikinci kez ister, gece yarısı tost yerken bile neşeleri yerindedir ve buna rağmen tartının ibresi kıpırdamaz. Çevresindekiler şaşkınlıkla bakar: “Nasıl kilo almıyorsun sen?” sorusu neredeyse kimlik cümlesine dönüşmüştür. Oysa yanıt basit değildir; sadece “hızlı metabolizma” demek bu gizemi açıklamaz. İnsan vücudu, görünenden çok daha derin bir sistemle çalışır.
Öncelikle genetik sahneye çıkar. Bazı insanların kas yapısı, yağ dağılımı ve enerji harcama biçimi doğuştan farklıdır. Aynı sofrada aynı miktarda yemek yense bile, bir beden alınan enerjiyi daha hızlı yakarken diğeri saklamaya meyilli olabilir. Bu durum şans ya da haksızlık değil, biyolojik çeşitlilikten ibarettir. Bir ailede hem kolay kilo alan hem de ne yerse yaksın hiç değişmeyen bir kardeş rahatlıkla bulunur; ikisi de aynı mutfakta büyümüşlerdir ama vücutları farklı yasalarla yönetilir.
Metabolizma sadece kalori yakma hızından ibaret değildir; tiroit hormonları, kas oranı, bağırsak mikrobiyotası ve hatta günlük hareket alışkanlıkları bu tabloyu belirler. Bazı insanlar farkında bile olmadan gün içinde daha çok kıpırdanır, ayaklarını sallar, otururken kaslarını gerer, sürekli minik hareketler yapar. Bunlar büyük egzersiz gibi görünmez ama günün sonunda yüzlerce kalori yakmış olurlar. Kilo almayanların bir kısmı, “ben hiç spor yapmam” dese bile, aslında vücutları durmaksızın enerji tüketiyordur.
Bir de işin duygusal tarafı vardır. Kilo almayanların hepsi mutlaka çok yediği için ince değildir; kimisi gün boyu azar azar yer, öğün atlar, bazen çok acıktığında orada burada atıştırır ve toplam kalori düşündükleri kadar yüksek değildir. Ayrıca bazı insanlar stresli olduğunda yerken, bazıları iştahını kaybeder. Aynı sofrada iki ruh hali, iki farklı metabolik cevap üretebilir.
Kilo almamanın daha gizli bir nedeni de bağırsaklardır. Bağırsaklarda yaşayan bakteriler yiyeceklerin nasıl parçalandığını, hangi kalorinin emilip hangisinin dışarı atıldığını belirler. Bazı mikrobiyota tipleri, aynı tabaktan gelen kaloriyi daha az depolar. Bu yüzden iki insan aynı pizzayı yer, biri doygunlukla gerinir, diğeri ise ertesi gün tartıda fark görmez.
Bütün bu nedenler şunu gösterir: İnsan bedeni matematikten daha canlı bir sistemdir. “Yersen alırsın” cümlesi herkes için geçerli değildir. Bazı bedenler enerjiyi harcamak üzere, bazıları ise saklamak üzere yapılmıştır. Bu durum ne övünülecek ne de utanılacak bir şeydir; sadece biyolojik çeşitliliğin günlük hayattaki tezahürüdür.
Sonuç olarak, bazı insanlar çok yiyip kilo almıyorsa, bu mucize değil; genetik, hormonlar, kas miktarı, bağırsak florası, günlük hareket ve ruh halinin karmaşık birleşimidir. Bedenler farklı çalışır ve her bedenin kendi hikayesi vardır. Önemli olan, herkesin kendi bedenini tanıması ve aynı sofrada, aynı tabaktan geçen kaderin bile farklı sonuçlar doğurabileceğini kabul edebilmesidir.