İnsan zihni, farkında olmasa bile kontrol edilme ihtimaline karşı son derece hassas bir alarm sistemiyle çalışır ve bu alarm tetiklendiğinde, mantık çoğu zaman geri çekilirken, tepki verme dürtüsü öne çıkar; işte tam da bu noktada, insan bazen gerçekten istediği için değil, yönlendirilmediğini kanıtlamak için seçimler yapar ve bu seçimler, özgürlük hissiyle maskelenmiş olsa da, özünde sağlıksız bir savunma refleksinin ürünü haline gelir. Kontrol edilmek, insan için yalnızca dışsal bir baskı değildir; aynı zamanda kimliğe, iradeye ve “ben” algısına yönelmiş bir tehdit gibi algılanır ve bu tehdit hissi doğduğunda, zihin “doğru olan” ile “karşı çıkılması gereken” arasındaki ayrımı bulanıklaştırır. Böyle anlarda kişi, kendisine sunulan seçeneğin gerçekten faydalı olup olmadığını sorgulamaktan çok, o seçeneği kabul etmenin onu zayıf, yönlendirilebilir ya da boyun eğmiş biri gibi göstereceği korkusuyla hareket eder.
Bu nedenle bazı insanlar yanlış olduğunu bildikleri ilişkilerde kalır ya da sırf “bana karışılmasına izin vermemek” adına olması gereken bir düzeni bozar; çünkü burada amaç doğruyu seçmek değil, kontrol edilmediğini ispatlamaktır. Oysa bu tür seçimler, özgürlükten çok bir tür içsel inada dayanır ve insan, başkasının yönlendirmesinden kaçarken, kendi tepkilerinin esiri haline geldiğini çoğu zaman fark etmez. Kontrol edilmemek uğruna yapılan yanlış seçimlerin en sinsi tarafı, kişinin bu süreci özgür irade sanmasıdır; zira “ben böyle istedim” cümlesi, çoğu zaman “bana bunu yaptırdıklarını düşündüm” korkusunun üstünü örten bir savunma cümlesidir. İnsan burada gerçekten ne istediğini değil, neye karşı çıktığını bilir ve bu da seçimleri pozitif bir hedefe değil, negatif bir direnç noktasına bağlar.
İlişkilerde bu durum daha da belirgin hale gelir; birinin tavsiyesi, uyarısı ya da sınır koyması, iyi niyetli bile olsa, karşı tarafta kontrol edilme hissi uyandırdığında, kişi sırf o kişiye bağımlı görünmemek için daha zararlı bir yolu seçebilir. Bu noktada yapılan tercih, sevgiyle ya da mantıkla değil, güç dengesiyle ilgilidir ve insan, bağımsız kalmak isterken kendine zarar verecek bir rotaya girebilir. Asıl paradoks şudur: Kontrol edilmekten kaçarken yapılan yanlış seçimler, insanı daha az özgür değil, daha çok tahmin edilebilir hale getirir; çünkü tepkisel davranan zihin, karşısına çıkan her yönlendirmeye aynı refleksi verir ve bu da kişinin dış etkilere sandığından çok daha açık olduğunu gösterir. Gerçek özgürlük, her şeye karşı çıkmak değil, neye neden “evet” ya da “hayır” dediğini bilerek hareket edebilmektir.
Kontrol edilmemek uğruna yanlış seçimler yapan insan, aslında kontrolün merkezini dışarıya değil, farkında olmadan kendi korkularına teslim eder; oysa kişi durup da “Ben gerçekten bunu mu istiyorum, yoksa sadece yönlendirilmediğimi mi göstermek istiyorum?” sorusunu sorabildiği anda, tepki yerini bilinçli tercihe bırakır. Ve işte tam o anda, özgürlük bir karşı duruş olmaktan çıkar, içten gelen sakin bir kararlılığa dönüşür.