İsmin enerjisi üzerine yazmak, görünmez ama hayatın her köşesine sızan bir titreşimi kelimelere dökmek gibidir; çünkü insan henüz kendini tanımadan önce ismi onu tanır, daha ilk nefeste kulağına fısıldanan o ses, yalnızca bir hitap biçimi değil, aynı zamanda bir yön duygusu, bir çağrı ve çoğu zaman farkına varmadan taşınan bir kader haritasıdır. Bir isim söylendiğinde havada dağılan ses dalgaları, sadece harflerden oluşan bir dizilim değildir; her harf kendi frekansını, kendi sembolik hafızasını ve kendi titreşim alanını taşır, bu yüzden bazı isimler duyulduğunda insanda huzur, güven ve sıcaklık hissi yaratırken, bazıları açıklanamaz bir ağırlık, mesafe ya da sertlik duygusu uyandırır ve bu etki çoğu zaman mantıkla değil, doğrudan sezgiyle algılanır.
İsim, insanın dış dünyayla kurduğu ilk köprüdür; insanlar bize ismimizle seslenir, bizi o sesle çağırır, över, kızar, sever ya da yargılar ve zamanla o çağrılma biçimi bilinçaltında bir yankı odası oluşturur, bu odada tekrar eden sesler ise kişinin kendine bakışını, özgüvenini, hatta hayatta aldığı rolleri sessizce şekillendirir. Bazı insanlar hayatları boyunca isimleriyle barışık yaşar; isimleri onların karakterine oturur, adeta ruhlarıyla uyumlu bir elbise gibi üzerlerinde durur ve bu kişiler genellikle bulundukları ortamlarda daha rahat kabul görür, daha kolay hatırlanır ve kendilerini ifade ederken içsel bir direnç yaşamazlar, çünkü isimleri onları taşımak zorunda bırakmaz, aksine taşır.
Bazıları ise isimlerini taşırken fark etmeden yorulur; çocukluktan itibaren yanlış telaffuz edilen, alay edilen ya da kişinin iç dünyasıyla örtüşmeyen bir isim, zamanla bastırılmış bir kimlik hissi yaratabilir ve bu durum kişinin kendini sürekli ispatlama ihtiyacı duymasına, olduğundan farklı görünmeye çalışmasına ya da kendi sesini kısmayı öğrenmesine neden olabilir. Numeroloji ve kadim öğretiler, isimlerin rastgele seçilmediğini, her ismin bir sayısal karşılığı ve bu sayının da belirli yaşam temalarını, dersleri ve potansiyelleri barındırdığını söyler; bu bakış açısına göre isim, insanın bu dünyadaki yolculuğunda hangi kapılardan geçeceğini, hangi duygularla sınanacağını ve hangi yönlerini güçlendirmesi gerektiğini işaret eden sessiz bir pusuladır.
Ancak ismin enerjisi mutlak bir kader değildir; isim bir başlangıç titreşimi sunar, ama insan bilinçlendikçe, kendini tanıdıkça ve içsel frekansını yükselttikçe o ismin taşıdığı enerjiyi dönüştürebilir, yumuşatabilir ya da güçlendirebilir, çünkü asıl belirleyici olan yalnızca nasıl çağrıldığımız değil, kendimize nasıl seslendiğimizdir. Bu yüzden bir isim bazen insanı büyütür, bazen zorlar, bazen de uyandırır; bazı isimler kişiye erken yaşta sorumluluk yüklerken, bazıları daha akışkan, daha oyunbaz bir hayat deneyimi sunar ve insan geriye dönüp baktığında, yaşadıklarının bir kısmında isminin gölgesini ya da ışığını sezebilir.
Belki de bu yüzden isimler değiştirildiğinde, kısaltıldığında ya da yeni bir hitap biçimi benimsendiğinde, insanın enerjisinde fark edilir bir kayma olur; çünkü ses değiştiğinde çağrı değişir, çağrı değiştiğinde ise insanın kendine verdiği yanıt da yavaş yavaş dönüşmeye başlar. İsmin enerjisi, görünmez bir imza gibidir; her yerde okunmaz ama doğru ışıkta mutlaka ortaya çıkar ve insan, kendi ismini gerçekten duymaya başladığında, aslında kim olduğunu değil, kim olmaya çağrıldığını fark eder.