Geceyi Seyreden Kedi
Gece, mor bir rüya gibi şehrin üstüne çökmüştü; binalar birbirine yaslanmış, insanlar kendi yankılarına sığınmıştı. Bir pencerede ışık yanıyor, ama içeride kimse konuşmuyordu; kelimeler, duvarlara çarpıp geri dönüyordu. Sokaktan bir kedi geçti, sessizdi ama adımları taşlara hikayeler yazıyordu.
Her gölgenin içinde biraz umut, her ışıksız köşede biraz geçmiş kalmıştı; şehir, hatırlamayı unutan insanların kalıntılarıyla doluydu. Kedi durdu, başını kaldırdı; gökyüzü karanlıktı ama o karanlıkta insanın kendine bile söyleyemediği türden bir açıklık vardı.
Bir rüzgar esti, sokağın ucundaki çöpler hışırdadı, bir an için dünya tüm anlamını kaybetti, sonra tekrar geri kazandı. O an kedi anladı: hiçbir şey kaybolmaz, sadece yer değiştirir; bir zamanlar ses olan şey, şimdi suskunlukta yaşar. Bir pencereden içeri baktı, bir kadın kadehini masaya koydu, bir adam başını duvara yaslamıştı, bir çocuk uykusunda bir kelime mırıldanıyordu. Kedi, hepsinin hikayesini biliyor gibiydi ama hiçbirine ait değildi.
Gözlerinde evrenin küçük bir yansıması vardı: korku, sevgi, yalnızlık ve kabulleniş birbirine karışmıştı. Sabah olduğunda, kimse onun geçtiği yeri hatırlamadı ama şehir biraz daha ağırlaştı çünkü bir gece daha yaşanmış, bir sessizlik daha kedinin adımlarıyla anlam kazanmıştı.