Galata Kulesi, İstanbul’un siluetinde yükselen bir taş yapıdan çok daha fazlasıdır; o, yüzyıllardır hem bakan hem dinleyen, hem saklayan hem de hatırlatan bir tanık gibi, şehrin karmaşasını yukarıdan izlerken aşağıda yaşanan her hikayeyi sessizce içine çeker. Yüzyılda Bizans döneminde bir gözetleme noktası olarak başlayan varlığı, Cenevizlilerle birlikte bugünkü formuna yaklaşmış, Osmanlı döneminde yangın kulesi olmuş, kimi zaman zindan, kimi zaman rasathane, kimi zaman da sadece suskun bir bekçi olarak kalmıştır; bu kadar çok kimliğin aynı bedende toplanması, kuleyi yalnızca tarihi değil, sezgisel olarak da ağır bir mekan haline getirir.
Galata Kulesi’nin mistik tarafı, belki de en çok yüksekliğinde değil, bakışında gizlidir; çünkü buraya çıkan herkes, İstanbul’a baktığını sanırken bir noktadan sonra İstanbul’un da ona baktığını hisseder, sanki şehir, “Beni gerçekten görüyor musun?” diye sorar ve bu soru, kuleyle göz göze gelinen o anlarda insanın içini hafifçe ürpertir. En çok anlatılan hikayelerden biri olan Hezarfen Ahmet Çelebi’nin uçuşu, sadece bir cesaret öyküsü değildir; Galata’dan Üsküdar’a doğru süzülen bu uçuş, insanın sınırlarını aşma arzusunun, akla meydan okuyan bir rüyaya dönüşmesidir ve bu nedenle kule, hala göğe bakarken içinde yarım kalmış kanat sesleri barındırıyor gibidir.
Bir başka söylenti, Galata Kulesi’ne ilk kez birlikte çıkan iki kişinin kaderinin birbirine bağlandığı yönündedir; bu inanış, romantik gibi görünse de aslında daha derin bir çağrışım taşır, çünkü kule, insanları yalnızca manzarayla değil, aynı bakış açısıyla karşı karşıya getirir ve bazen bir manzarayı birlikte görmek, bir ömrü birlikte taşımaya dönüşebilir. Geceleri Galata çevresinde dolaşırken, dar sokakların sessizleştiği, ışıkların yumuşadığı anlarda kule daha farklı bir hal alır; kalabalığın çekildiği saatlerde, taşlarının soğukluğundan çok, içinde biriken hikayelerin ağırlığı hissedilir ve insan, burada zamanın doğrusal akmadığını, katman katman üst üste durduğunu sezebilir.
Galata Kulesi, İstanbul’un aklı değil, bilinci gibidir; ne olup bittiğini yargılamaz, taraf tutmaz, sadece görür, kaydeder ve gerektiğinde bunu hissettirir, bu yüzden de bazı insanlar kuleye bakarken huzur bulur, bazıları ise açıklayamadıkları bir sıkışma hissi yaşar. Belki de Galata Kulesi’nin asıl gizemi şudur: Herkes ona bakar ama herkes aynı şeyi görmez; kimi bir manzara, kimi bir aşk hikayesi, kimi yarım kalmış bir hayal, kimi de kendi içindeki yükseklik korkusunu fark eder.