Askıda Hayat [ 20 Aralık 2025 ]


Askıda Hayat

Askıda ekmek fikri, insanın başka bir insanın yokluğunu fark edip onun adına fazladan bir pay bırakmasıyla anlam kazanır; paranın, ekmeğin ve ihtiyacın görünmez bir köprüyle el değiştirdiği bu basit ama güçlü dayanışma biçimi, aslında yalnızca açlığı değil, unutulmuşluğu da doyurur ve tam da bu yüzden, bugünün dünyasında bu uygulama bir sosyal yardım yönteminden çok daha fazlasını anlatır.

Hayatımıza baktığımızda ise tuhaf bir çelişki ortaya çıkar; hayat bizimdir ama sanki onu yaşama hakkı başkalarının elindeymiş gibi davranırız, kararlarımızı erteler, isteklerimizi askıya alır, cesaretimizi geleceğe havale eder ve bir noktadan sonra fark etmeden kendi hayatımızı da askıya bırakırız; tıpkı ekmek alamayan birinin, fırındaki askıya güvenmesi gibi, biz de yaşamak için birilerinin bizim yerimize bir şey yapmasını, bir fırsat bırakmasını, bir kapı aralamasını bekler hâle geliriz.

Bu bekleyiş çoğu zaman tembellikten değil, kopuştan beslenir; insan hayattan bir kez koptu mu, geri dönmek için kendi adımına güvenemez hale gelir, çünkü uzun süre seyirci kalmak, özne olma kasını zayıflatır ve kişi bir süre sonra hayatın içinde değil de kenarında durduğunu, başkalarının cesaretiyle, başkalarının hamleleriyle, başkalarının bıraktığı kırıntılarla ayakta kalmaya çalıştığını fark eder.

Askıda hayat tam olarak budur; yaşamak için gereken asgari duyguların; umut, anlam, yön gibi başkaları tarafından bırakılmasını beklemek, kendi payımıza düşen sorumluluğu şartlar düzelinceye ertelemek ve bu ertelemenin bir gün kendiliğinden sona ereceğine inanmak; oysa askıda ekmek geçici bir destektir, kalıcı bir yaşam biçimi değil, insanı ayakta tutar ama yürütmez.

Bu noktada ideoloji sessizce değişir, dayanışma yerini bağımlılığa, mola yerini alışkanlığa bırakır ve kişi artık 'şu an yapamıyorum' demek yerine, 'zaten birileri bırakır' düşüncesiyle kendi hayatına mesafeli durmaya başlar, bu da zamanla içten içe bir tükenmişlik yaratır. Çünkü insan kendi hayatını yaşamadığı her gün, başkasının bıraktığı yerden devam etmenin ağırlığını taşır.

Askıda hayatın en tehlikeli yanı, suçsuz görünmesidir; kimseyi incitmez, kimseye zarar vermez, sadece bekler ama bu bekleyiş, insanın kendi potansiyelini yavaş yavaş silikleştirir, iradeyi köreltir ve hayatı bir hak olmaktan çıkarıp, lütuf gibi algılamaya başlatır. Oysa askıda ekmek, insanın yeniden yürüyebilmesi için bırakılan geçici bir destektir; askıda hayat ise yürümekten vazgeçmiş bir ruh halidir ve ikisi arasındaki fark, hayati derecede önemlidir, çünkü biri dayanışmayla güçlendirir, diğeri fark edilmezse insanı kendi hayatına yabancılaştırır.

Belki de asıl soru şudur; hayat askıda mı, yoksa biz mi onu oraya bıraktık? Çünkü kimse bizim adımıza sonsuza kadar ekmek bırakmaz ama herkes, fark ettiğinde, askıdan kendi hayatını alabilecek gücü yeniden bulabilir.