Zihinsel ruminasyon, insan zihninin çözüm üretmekten vazgeçip aynı düşüncenin etrafında durmaksızın dönmeye başladığı o görünmez döngüdür; kişi bir sorunu anlamaya çalıştığını zannederken aslında onu tekrar tekrar yaşar, her turda biraz daha yorulur ve zihnin enerjisi ilerlemeye değil, takılı kalmaya harcanır.
Bu süreçte düşünceler genellikle “keşke”, “ya şöyle olsaydı”, “neden böyle oldu” gibi geçmişe saplanır ya da “ya olursa”, “ya yine aynı şey olursa” diyerek geleceğe taşar; ancak her iki durumda da zihin içinde bulunulan anı terk eder ve insanın bedeni burada, zihni ise çoktan başka bir zamana göç etmiştir.
Ruminasyonun en zor tarafı, düşüncenin kendisini mantıklı ve gerekli gibi sunmasıdır; sanki biraz daha düşünürsen her şey çözülecekmiş, biraz daha kurcalarsan iç huzuruna ulaşacakmışsın hissi verir, oysa çoğu zaman olan şey tam tersidir; düşünce netleşmez, sadece ağırlaşır. Zihin, cevap üretmediği halde soruyu tekrar etmeye devam eder ve bu noktada insan, düşüncelerini yöneten özne olmaktan çıkar, düşünceler tarafından yönetilen bir nesneye dönüşür; işte zihinsel yorgunluk, kaygı ve iç sıkıntısı tam da burada başlar.
Ruminasyonla baş etmenin ilk adımı, her zihne gelen düşüncenin cevaplanması gerekmediğini fark etmektir; bazı düşünceler bir mesaj değil, sadece gürültüdür ve onları susturmak değil, geçip gitmelerine izin vermek zihinsel güçtür. Zihin sustuğunda değil, yön değiştirildiğinde hafifler; bazen tek yapılması gereken şey, geçmişi zihinde düzeltmeye çalışmak yerine şu anda yapılabilecek küçük, somut bir şeye odaklanmak, çünkü gerçek iyileşme düşüncenin içinden değil, çoğu zaman eylemin içinden gelir.
İnsan her düşündüğüne inanmak zorunda değildir; bazı düşünceler gerçeği değil, yorgun bir zihnin yankısını taşır ve bunu ayırt edebildiğimizde ruminasyon, bizi tüketen bir döngü olmaktan çıkıp farkındalık geliştiren bir işarete dönüşebilir.