Pan, Yunan mitolojisinin en evcilleştirilemeyen varlığıdır; ne Olimpos’un mermer düzenine sığar ne de tanrıların resmi hiyerarşisine tam anlamıyla dahil olur, çünkü o şehirlerin değil ormanların, tapınakların değil kayalık patikaların, kuralların değil içgüdülerin tanrısıdır ve varlığı insan zihninin bastırılmış en ilkel katmanlarına kadar uzanan bir titreşim gibi yayılır. Pan genellikle Hermes ile bir perinin, çoğu anlatıda Dryope’un oğlu olarak kabul edilir; daha doğduğu anda üst kısmı insan, alt kısmı keçi olan görüntüsüyle annesini korkutmuş, fakat Hermes onu Olimpos’a taşıdığında tanrılar bu tuhaf çocuğu ürkütücü değil, aksine kahkahalar uyandıran bir doğa mucizesi olarak karşılamışlardır ve işte bu ilk tepki bile Pan’ın kaderini fısıldar: o, tanrılar arasında bile sınır ihlalcisi olacaktır. Keçi ayakları, kıllı bedeni, boynuzları ve vahşi bakışlarıyla Pan, doğanın dizginlenmemiş halini temsil eder; o, toprağın hala insana ait olmadığı zamanların hafızasıdır, insanın ateşi kontrol altına almadan, duvarlar örmeden, takvimler icat etmeden önce hissettiği saf korkunun ve saf hazzın aynı bedende buluşmuş halidir. Pan’ın sesi, onun en güçlü silahıdır; icat ettiği syrinx yani Pan flütüyle çaldığı ezgiler, dinleyenin zihninde açıklanamayan bir titreşim yaratır, kimi zaman baş döndüren bir coşkuya, kimi zaman da kontrolsüz bir korkuya dönüşür ve buradan bugün kullandığımız “panik” kelimesi doğar, çünkü Pan’ın ani ortaya çıkışı insanın iç dengesini bir anda çökertebilen ilkel bir şok etkisi yaratır.
O, çobanların ve sürülerin koruyucusudur ama bu koruma şefkatli bir kollamadan ziyade bir uyarı gibidir; doğaya saygı duyduğun sürece yolun açıktır, fakat sınırı aşarsan Pan sessizliği bir çığlıkla yırtabilir, çünkü Pan doğanın “hoş” yüzü değil, gerçek yüzüdür. Pan’ın aşkla ilişkisi de tıpkı doğası gibi huzursuzdur; perilerin peşinden koşar, çoğu zaman reddedilir, kaçış ve kovalamaca hikayeleri Pan mitlerinin temelini oluşturur ve Syrinx’in kendisinden kaçarken kamışa dönüşmesi, Pan’ın flütünü yapmasına vesile olur; bu anlatı, arzu ile sahip olamama arasındaki gerilimi, sanatın ve müziğin nasıl bir eksiklikten doğduğunu simgeler. Mitolojik açıdan Pan, insan bilincinin bastırılmış tarafıdır: şehirli aklın utanç verici bulduğu dürtüler, kontrol dışı arzular, sebepsiz korkular ve aniden gelen neşe patlamaları Pan arketipinin insan içindeki yankılarıdır; bu yüzden Pan yalnızca mitolojik bir figür değil, aynı zamanda psikolojik bir eştir. Roma dünyasında Faunus olarak yeniden adlandırılmış, Orta Çağ’da ise Hristiyan ikonografisinde şeytan figürünün boynuzlu ve yarı hayvan görünümüyle bilinçli şekilde Pan’a benzetilmesi, onun ne kadar güçlü ve tehlikeli bir arketip olarak algılandığının açık bir göstergesidir; çünkü Pan, bastırılamadığı için demonize edilmiştir.