Taşıması Zor Bir Asalet [ 23 Aralık 2025 ]


Taşıması Zor Bir Asalet

Beyazın İçinden Geçmek: Sadelik ve Şeffaflık

Beyaz, çoğu insanın sandığı gibi yalnızca bir renk değildir; beyaz, insanın kendine söylediği en dürüst cümledir ve bu cümleyi herkes kuramaz, çünkü beyaz, saklanmayı reddeder, bahaneleri kabul etmez, süslenmiş hikayeleri sessizce soyar ve geriye yalnızca çıplak bir niyet bırakır. Beyazın olduğu yerde fazlalık kendini hemen belli eder; fazla konuşan bir ego, örtülmeye çalışılan bir gurur, bastırılmış bir kıskançlık ya da zararsızmış gibi sunulan küçük entrikalar, beyaz zeminde büyür, görünür olur ve tam da bu yüzden beyazdan kaçanlar genellikle renkten değil, kendilerinden kaçar.

Sadelik, beyazın ilk sınavıdır ama bu sınav “az şeye sahip olmak” değildir; sadelik, insanın sahip olduklarıyla övünmeyi bırakabilmesi, eksiklerini saklama ihtiyacından vazgeçebilmesi ve en önemlisi, başkasının gözünde büyümek için kendini küçültmemesidir, çünkü beyazda kimse kimseyi gölgede bırakmaz, herkes kendi olduğu kadar yer kaplar. Şeffaflık ise çoğu zaman yanlış anlaşılır; şeffaf olmak, her şeyi anlatmak, her kapıyı açmak, her duyguyu ortaya dökmek değildir, şeffaflık, oynamadan var olabilmektir, rol yapmadan durabilmek, niyetini süslememek, kendini olduğundan başka biri gibi sunmamak ve bu hal, sandığından çok daha fazla cesaret ister.

Beyazın karşısında ego uzun süre ayakta kalamaz; çünkü ego ilgiyle beslenir, karşılaştırmayla güçlenir, kıyasla büyür ama beyaz, bu oyunların hiçbirine alan tanımaz, beyazda “ben” çok konuşursa rahatsız eder, “ben” geri çekilirse denge kurulur ve işte bu denge, insanın kendini ne kadar tanıdığını gösterir. Gurur ise beyazda ikiye ayrılır; biri insanı dik tutan, onurla beslenen sessiz bir duruş, diğeri ise kırılganlığını örtmek için yükselen sert bir kabuk ve beyaz, bu ikisini ayırmakta acımasızdır, çünkü beyaz, haklı gururu taşır ama savunmacı gururu hemen ifşa eder.

Kıskançlık, beyazın enerjisel alanında uzun süre barınamaz; çünkü kıskançlık karanlık ister, karşılaştırma ister, gizli bir rekabet ister ama beyaz, herkesin olduğu gibi göründüğü bir alandır ve orada kıskançlık ya erir ya da kendini açık eder, saklanamaz. Entrika ise beyazın en sevmediği şeydir; çünkü entrika fısıltıyla yaşar, belirsizlikle büyür, niyetini örtmek ister ama beyaz, niyeti açıkta bırakır, oyunu bozar, maskeyi düşürür ve bu yüzden beyazın olduğu yerde ya dürüstlük kalır ya da kimse uzun süre dayanamaz.

Enerjisel olarak beyaz, boşluk değildir; aksine yüksek bir düzen alanıdır, insanın içindeki karmaşayı bastırmaz, onu hizalar, fazla olanı geri iter, eksik olanı görünür kılar ve bu yüzden beyazla temas eden biri bazen huzurdan önce bir rahatsızlık hisseder, çünkü düzenlenmek, dağınık kalmaktan her zaman daha zordur. Psikolojik olarak beyaz, insanın kendine anlattığı hikayeleri sadeleştirir; dramatik cümleleri kısaltır, abartıyı törpüler, duyguları daha net ama daha çıplak hale getirir ve bu çıplaklık, bazıları için soğukluk gibi algılansa da aslında beyazın sunduğu şey, duygularla dürüst bir yakınlıktır. Asalet, beyazda bağırmaz; kendini kanıtlama ihtiyacı duymaz, kimseyi ezmez, kimseye üstünlük kurmaz ve en önemlisi, alkış yokken de aynı kalabilmektir, çünkü beyazın asaleti, gösteride değil, sürekliliktedir.

Beyazla yaşayan bir insan, her gün yeniden sınanır; haksızlık karşısında sessiz kalıp kalmamakta, gücü varken incitmemeyi seçebilmekte, haklıyken bile kalbi sertleştirmemekte ve belki de en zorunda, kimse bakmıyorken de doğru kalabilmekte. Bu yüzden beyaz, romantik olduğu kadar zordur; huzur verdiği kadar yüzleştirir, sakinleştirdiği kadar derinleştirir ve beyazı gerçekten sevenler, onun bir kaçış değil, bir sorumluluk olduğunu bilir. Sevdiğin bir insan beyazı taşıyabiliyorsa, bu onun kusursuz olduğu anlamına gelmez; bu, kusurlarını süsleme ihtiyacı duymadığı, karanlık yanlarını inkar etmeden yürüyebildiği ve ışığını başkasının gölgesine ihtiyaç duymadan koruyabildiği anlamına gelir. Belki de beyazın en büyük gücü buradadır; insanı yüceltmez ama gerçek kılar, süslemez ama derinleştirir, bağırmaz ama uzun süre akılda kalır. Ve bazı insanlar vardır; beyaz gibi… Yanında durduğunda daha az konuşursun, daha net hissedersin ve kendini gizleme ihtiyacı duymazsın.

Çünkü beyaz, en sonunda şunu sorar: “Benim yanımda hala kendin misin”