Rakamların dili sadece dört işlemden ibaret değildir; toplama, çıkarma, çarpma ve bölme onların en gürültülü ama en yüzeyde kalan halidir, çünkü rakamlar aslında insanın düzen kurma ihtiyacının, belirsizlikle baş etme çabasının ve evreni anlaşılır parçalara ayırma isteğinin sessiz sembolleridir.
İnsan sayarak kontrol eder, ölçerek sakinleşir, numaralandırarak anlam verdiğini sanır; bir gün, bir yaş, bir mesafe, bir para miktarı. Hepsi zihnin kaosa attığı küçük çapalardır ve rakamlar bu yüzden yalnızca niceliği değil, güven ihtiyacını da taşır. Aynı sayı birine şans getirir, diğerine uğursuzluk çağrıştırır; biri için düzen demektir, diğeri için baskı, çünkü rakamlar soğuk değildir, onları soğuk yapan insanın onlara yüklediği mesafedir.
Zamanı rakamlarla böleriz ama zaman rakamları umursamaz; yaşlanmayı sayılarla takip ederiz ama değişimi hisler belirler; başarıyı rakamla ölçeriz ama tatmini çoğu zaman ölçemeyiz. Bu yüzden rakamların dili, sandığımız gibi evrensel ve tarafsız bir matematik dili değil, insanın hayatı anlamlandırma biçiminin kodlanmış hâlidir.
Dört işlem hesap yapar, evet; ama rakamlar hikaye anlatır, tekrarları gösterir, eksilmeleri yüzümüze vurur, çoğalmaları sorgulatır ve bazen de en çok şunu söyler: Her şey sayılabilir ama her şey anlaşılabilir değildir.