Hissi Kable’l Vuku
Bazı anlar vardır henüz hiçbir şey olmamıştır. Olay, kelime, haber, görüntü yoktur. Ama içimizde ince bir titreşim dolaşır. Hava değişir, sessizlik ağırlaşır, görünmeyen bir el kalbimizi hafifçe çeker. Bu duygu eskilerin dilinde “hissi kable’l vuku”dur; yani vuku bulmadan önce hissedilen şey.
Bir babanın uykudan sıçrayıp “bir şey olacak” diye mırıldanması, bir annenin çocuğuna bakıp hiçbir sebep yokken içinin sıkılması, birinin aklımıza düşmesiyle aynı anda mesaj göndermesi. Mantık bununla uğraşamaz çünkü bu his, mantığın göremediği bir katmanda dolaşır.
Psikoloji der ki; zihin, binlerce küçük işareti toplar. Ses tonundaki bir değişiklik, yüz hatlarındaki bir gölge, evin havasındaki bir titreşim. Biz farkında olmadan tüm parçalar birleşir ve içimizde bir alarm çalar. Biz sadece o sinyali his olarak algılarız. Fakat tek açıklama bu değildir. Bazıları bunun kader olduğunu söyler. Hayatın, görünmeyen bir akışta ilerlediğini. O akışın kıyılarında, gerçekleşecek olayların gölgesini önce ruhumuzun yakaladığını. Kimileri ise enerjilerin çarpıştığını anlatır. İnsan, insanı uzaktan hisseder. Bir gönül başka bir gönüle dokunur. Bazı ruhlar birbirlerine görünmez iplerle bağlıdır. Hangi açıklamayı seçersek seçelim, bu gerçek değişmez. Bu hissi herkes yaşar. Bazıları daha sık yaşar. Kimi görmezden gelir, kimi üstüne düşünür.
İlginç olansa şudur; o his gerçekleştiğinde, çoğu kez şöyle deriz: “Ben zaten biliyordum.” Belki bilinçaltımızdır, belki kaderin kıyısından gelen bir esinti. Bazen hayat, olacakları önce fısıldar, sonra yaşatır.