Masumiyetten Yeraltı Kraliçeliğine [ 09 Aralık 2025 ]


Masumiyetten Yeraltı Kraliçeliğine

Persephone’nin hikayesi, Yunan mitolojisinde yalnızca bir kaçırılma anlatısı ya da mevsimlerin oluşumunu açıklayan sembolik bir masal değildir; bu anlatı, insan bilincinin korunaklı masumiyetten güçle yoğrulmuş farkındalığa geçişini temsil eden, derin ve katmanlı bir dönüşüm mitidir. Başlangıçta Kore adıyla anılan Persephone, Demeter’in kızı olarak yeryüzünün bolluğu, saflığı ve korunmuşluğu içinde var olur; henüz seçmek zorunda kalmadığı, henüz karanlıkla tanışmadığı bu evrede o, bilincin çocukluk halidir temiz, açık ve sorgusuz. Yeraltı tanrısı Hades tarafından kaçırılışı, mitolojide sıkça yüzeysel biçimde “zorla alınma” olarak anlatılsa da, sembolik okumada bu olay bilinçdışına zorunlu inişin ifadesidir. Persephone’nin yeraltına gidişi, bireyin hayatında kaçınılmaz olan ilk büyük kırılmaya benzer; insanın artık korunmadığını fark ettiği, acı, kayıp ve karanlıkla yüzleşmek zorunda kaldığı o eşik anı…  Bu iniş bir ceza değil, bilinç için zorunlu bir geçiştir; çünkü yeraltı, Yunan düşüncesinde yalnızca ölülerin mekanı değil, bastırılmış olanın, görülmeyenin ve kabul edilmekten korkulanın alanıdır.

Yeraltında Persephone artık Kore değildir; çünkü isimler, mitolojide kimliğin kendisidir ve onun dönüşümü, yeni bir adla mühürlenir. Nar tanelerini yemesi, genellikle bir tuzak gibi anlatılsa da, sembolik düzlemde bu eylem bilincin karanlıkla bilinçli bir bağ kurmasıdır; Persephone yeraltının bilgisine dokunmuş, onu tatmış ve artık eski haline tamamen dönemeyeceğini kabul etmiştir. Bu kabul, onu bir kurbandan çok, iki dünyanın da dilini bilen bir aracıya dönüştürür. Demeter’in yas tutuşu ve yeryüzünün kısırlaşması, anne kız hikayesinin ötesinde, bilincin alt katmanlarıyla temas kesildiğinde hayatın yüzeyde nasıl kuruduğunu anlatır. Toprak ürün vermez, mevsimler donar; çünkü doğa da insan gibi, yalnızca ışıkla değil, karanlıkla kurduğu döngüyle canlı kalır. Persephone’nin yılın bir bölümünü yeryüzünde, bir bölümünü yeraltında geçirmesi işte bu yüzden önemlidir; bu, bastırılanın tamamen yok edilmediği, fakat düzenli olarak yüzeye çıkarıldığı sağlıklı bir bilinç döngüsüdür.

Yeraltı Kraliçesi Persephone, pasif bir figür değildir; aksine Hades’in hüküm sürdüğü alanda denge sağlayan, ruhların geçişini anlayan ve merhametiyle olduğu kadar keskin adaletiyle de bilinen bir otoritedir. Orpheus mitinde Eurydike’nin geri dönüşüne izin verecek olan kapıyı aralayabilen de odur; çünkü Persephone acının ne olduğunu bilmeyen bir tanrıça değil, onu bizzat yaşamış olan bir bilinçtir. Bu yüzden onun adaleti yargılayıcı değil, anlayıcıdır; ama bu anlayış zayıflıktan değil, deneyimden doğar. Persephone’nin dönüşümü, özellikle modern insan için güçlü bir metafor taşır: Masumiyeti kaybetmek, her zaman yozlaşmak anlamına gelmez; bazen bu kayıp, gerçek gücün inşa edildiği andır. İnsan, hayatın yeraltına indiğinde yani travma, kayıp, korku ve yalnızlıkla yüzleştiğinde ya orada takılı kalır ya da Persephone gibi oradan bir kimlik, bir bilgelik ve yeni bir otoriteyle geri döner.

Bu nedenle Persephone, ne tamamen yeraltına ait bir karanlık figürdür ne de yalnızca baharın narin tanrıçası; o, iki dünyanın da kraliçesidir. Ve en büyük gücü, karanlığa inmiş olmasına rağmen ışığı inkar etmemesinde; ışığa dönmüş olmasına rağmen karanlığı unutmamış olmasında yatar.