Küllerin Hafızası [ 04 Aralık 2025 ]


Küllerin Hafızası

Küllerin Hafızası

Bir zamanlar gökyüzü sessizdi. Ne rüzgar vardı ne de umut. Bulutlar birbirine yaslanmış, dünya kendi ağırlığı altında yavaşça sönüyordu. İşte o sessizliğin tam ortasında, bir kıvılcım doğdu, ne ateşti ne ışıktı; sadece bir hatırlayıştı. Kıvılcım büyüdü, gövdesine kanat, özüne yön verdi. Küllerinin içinden bir kuş çıktı: ne geçmişe ait, ne geleceğe. Adı yoktu çünkü adlar, insanın dünyasına aitti. O sadece olandı.

Kanatlarını açtığında gökyüzü ikiye ayrıldı. Bir taraf griydi, bir taraf ateş. Her çırpışında, unuttuğu bir anısını geri alıyor; her yükselişinde, eski benliğini biraz daha yakıyordu. Çünkü bazı doğuşlar, yok oluşun içinden geçmeden mümkün olmaz. Bir zamanlar, “ateş yakar” derlerdi. Oysa o an anladı ki: Ateş, aslında arındırır. Yakmaz, geride kalanı geri çağırır. Küller, geçmişin değil, devamın izidir.

Gökyüzüne yükseldikçe, rüzgar tüylerini parçaladı. Ama o acının içinde bir hafiflik buldu, çünkü yüklerinden kurtuluyordu. Her yanışı, biraz daha hafızasından bir parçayı siliyordu: eski korkular, kırık kelimeler, suskunluklar. Yavaşça, kendine dönüyordu.

Sonunda bulutların üstüne vardığında, rengi değişti. Alevin turuncusu, geceye karıştı; gövdesi karardı ama içi aydınlandı. Artık uçmuyordu, süzülüyordu sanki. Ve o an anladı; uçmak, bir yere varmak değil; artık düşmekten korkmamaktır.

Geriye yalnızca izleri kaldı, gökyüzünün gri yüzeyinde birkaç yanık renk gibi. Kuş yoktu artık, ama yaydığı ısı kalmıştı. Bir tür sessiz tanıklık: Bir varlığın, kendi küllerinden kim olduğunu hatırlayışının ısısı.

Bilinmez ama belki hala orada, rüzgarın içinde bir yerde, o ısının yankısı sürüyor. Çünkü kimse gerçekten yanıp bitmez; sadece şekil değiştirir ve kendinin yeni bir haline dönüşür.