Van Gölü’nün maviliğiyle Süphan Dağı’nın ihtişamı arasında yükselen bir gözcü vardır: Kef Kalesi.
Binlerce yıldır rüzgara direnir, karların eriyip göle karıştığı her baharda yeniden nefes alır.
Burası yalnızca bir kale değildir taşlara kazınmış bir medeniyetin, Urartu Krallığı’nın gururlu sessizliğidir.
Dağın Gölgesinde Kurulan Krallık
Kef Kalesi, Bitlis’in Adilcevaz ilçesinde, göl kıyısına hâkim bir noktada yer alır. Stratejik konumu öylesine dikkat çekicidir ki, Urartular bu kaleyi yalnızca savunma için değil, aynı zamanda gökyüzüyle ve yer altı sularıyla kurdukları bağın bir sembolü olarak inşa etmiştir.
Taş işçiliği o kadar güçlüdür ki, aradan geçen 2 700 yılın ardından bile duvarların çizgileri hala aynı kararlılıkla göğe uzanır.
Zamanın Derinliklerinden 2025’e
Son yıllarda yapılan kazılar, Kef Kalesi’nin hikayesine yeni sayfalar ekledi.
2025 sezonunda yapılan çalışmalarda, kalenin iç kısmında 49 dev sütun tabanı gün yüzüne çıkarıldı. Arkeologlar bu devasa taş ayaklara “fil ayakları” adını verdi; çünkü gerçekten de bir filin adımı kadar güçlü, bir medeniyetin nefesi kadar ağır duruyorlardı.
Bu taş ayaklar, kalenin yalnızca bir askeri üs değil, aynı zamanda törensel bir yapı belki de bir kraliyet kompleksi olduğunu düşündürüyor.
Kazılar sırasında bulunan mutfak alanı, seramik parçaları ve mühür baskıları, Urartuların burada düzenli bir yaşam sürdüğünü ortaya koyuyor. Toprağın altından çıkan her obje, binlerce yıl önce aynı gökyüzüne bakan insanların varlığını yeniden hissettiriyor.
Taşların Dili ve Sessiz Tanıklar
Kef Kalesi’nde yürümek, tarihle aynı nefesi paylaşmak gibidir.
Taşların arasındaki oyuklarda rüzgârın sesi yankılanır; sanki Urartu savaşçılarının adımlarını hala duyabilirsiniz.
Tabi maceracı ruha sahipseniz.
Bazı bölümlerde siyah lav taşlarıyla işlenmiş duvarlar vardır bunlar sadece yapı malzemesi değil, inançla yoğrulmuş bir mühendisliğin kanıtıdır.
Belki de her taş, Urartu dilinde bir dua taşır; belki de göğe bakan bu kale, tanrılarına seslenen bir anıttır.
Gölün Aynasında Bir Medeniyet
Kef Kalesi’nin eteklerinden baktığında Van Gölü, bir ayna gibi uzanır. Güneş batarken suların üzerinde altın rengi bir ışık belirir; bu ışık kalenin taşlarında yankı bulur.
O an, geçmişle bugün birbirine karışır.
Bir zamanlar kralların yürüdüğü avluda şimdi kuşlar uçuşur; ama taşlar, hiçbir şeyi unutmaz.
Neden Hala Ayakta
Çünkü Kef Kalesi yalnızca taştan yapılmadı inançtan, sabırdan ve medeniyetin direncinden yapıldı.
Urartu halkı burayı bir sığınak değil, bir “bağlantı noktası” olarak gördü: gökyüzüyle yeryüzü arasında, insanla tanrı arasında.
Bu yüzden her yeni kazı, yalnızca toprak altındaki bulguları değil, insanın kadim hafızasını da ortaya çıkarıyor.
Bugünün İzleyicisine Mesaj
Kef Kalesi, geçmişin tozunu değil; insanın kalıcılığa olan tutkusunu anlatır.
Her kazma darbesi, binlerce yıl öncesinden gelen bir ses gibidir:
“Unutma beni. Ben buradaydım. Ve sen de bir gün, bir taş gibi hikayenin parçası olacaksın.”