J.D. Salinger – Çavdar Tarlasında Çocuklar (The Catcher in the Rye)(1951) (Modern Library ve TIME Dergisi tarafından 20. Yüzyılın En İyi 100 Romanı arasına seçilmiştir.)
Çavdar Tarlasında Çocuklar (The Catcher in the Rye), ergenliğin; yalnızlığını, öfkesini ve anlam arayışını anlatan en güçlü romanlardan biridir. Okuyan herkes, bir dönem kendini Holden Caulfield’da bulur; çünkü o, büyümek istemeyen ama büyümekten kaçamayan herkesin sesidir.
Holden Caulfield 17 yaşındadır ve okuldan atılmıştır. Kardeşinin ölümünün ardından hayattan ve insanlardan yabancılaşmıştır. New York’ta birkaç gün tek başına dolaşır. Otelleri, barları, sokakları ve müzeleri gezer. Aslında yaptığı tek şey büyümeyi erteleme çabasıdır, Holden’ın, iç monologunda; “Herkes bir şey olmak istiyor, ama ben hiçbir şey olmak istemiyorum.” Yer alır. İç monologları komik, kırık ve düşündürücüdür. Masumiyet ile yetişkin dünyasının yalanı arasında sıkışmıştır.
Holden, sahte bulduğu insanlardan kaçarken daha da yalnızlaşır. Bu yabancılaşma, modern insanın duygusal boşluğunu yansıtır. İnsanlarla konuşmak istemez ama konuşmadığında da yapayalnız kalır. Holden çocukların masumiyetini korumak ister. Romanın adı da buradan gelir: O, çocukların uçurumdan düşmesini önlemek isteyen bir çavdar tarlası bekçisi olmak ister.
Kitap ergenlik depresyonunu çok doğal anlatır. Holden’ın siniri, aslında umutsuzluğudur. Kitabı tek seferde okumayın, çünkü Holden’ın duygularını özümsemek için günde birkaç bölüm gerekebilir. Bazı bölümler (özellikle kız kardeşi Phoebe ile olan sahneler) sessizlikte okunmalıdır. Çünkü o sahneler sadece duyulmaz, yaşanır.