Astroloji Kader mi, Zaman Bilgisi mi?
Astroloji yüzyıllardır aynı yanlış soruyla tartışılıyor: “Bu doğru mu?” Oysa asıl soru hiçbir zaman bu olmadı. İnsan gökyüzüne doğruluğu kanıtlamak için bakmadı anlam kurmak için baktı. Çünkü insanın temel ihtiyacı bilmekten çok, zamanın içinde nerede durduğunu anlayabilmektir. Astrolojinin kadim işlevi de tam burada başlar. Kader kavramı, çoğu zaman insanın elinden iradeyi alan bir yapı gibi algılanır. Sanki her şey önceden yazılmış, kişi sadece o yazıyı yaşamak zorundaymış gibi. Bu bakış açısı, astrolojiyi kolay ama eksik bir yere hapseder. Çünkü astroloji, insana ne olacağını söylemez, neyle karşılaşabileceğini ve bunun hangi şartlarda tekrar ettiğini gösterir. Gökyüzü, insanın hayatına müdahale eden bir güç değildir, gökyüzü, zamanın haritasıdır. Gezegenlerin hareketleri, bir olayın sebebi olmaktan çok, belirli temaların hangi dönemlerde görünür hale geleceğini işaret eder. Tıpkı mevsimler gibi. Bahar, çiçek açmayı zorunlu kılmaz, ama uygun zemini hazırlar. Kış, ölümü emretmez, ama durmayı öğretir. Astrolojiyi kader yapan şey, ona yüklenen beklentidir. İnsan belirsizlikten korktuğunda, geleceği kesin cümlelerle bilmek ister. İşte tam bu noktada astroloji, rehber olmaktan çıkar, sığınak haline gelir. Oysa gerçek astrolojik bilgi, insana rahatlık değil, sorumluluk verir. Çünkü zamanı bilen insan, seçimlerinin sonuçlarını da göze almak zorunda kalır.
Zaman bilgisi olarak astroloji, insana şunu söyler; “Bu dönem başlamak kolaydır ama sürdürmek zordur.” “Bu dönem bırakmak acı verir ama gecikirse daha çok yorar.” Burada emir yoktur, uyarı vardır. Ve uyarı, kader değildir.
İnsanların “neden aynı şeyleri yaşıyorum?” sorusu, kaderle değil; döngülerle ilgilidir. Aynı gezegen hareketleri, benzer yaşlarda benzer temaları tetikler. Bu tekrarlar, ceza değil, öğrenme çağrısıdır. İnsan fark ederse dönüşür, fark etmezse aynı dersi farklı kılıklarla yeniden yaşar. Astrolojinin haritası burada değişmez, ama insanın verdiği cevap değişebilir. En tehlikeli yanılgı, astrolojiyi pasif bir kabullenişe dönüştürmektir. “Demek ki benim kaderim bu” cümlesi, aslında zaman bilgisini reddetmenin en kolay yoludur. Çünkü bu cümle, sorumluluğu gökyüzüne devreder. Oysa astroloji, yükü gökyüzüne değil, bilince bırakır. Doğum haritası da bu yüzden “ne olacaksın” sorusunun cevabı değildir. Doğum haritası, insanın hangi alanlarda zorlanacağını, hangi konularda tekrar eden deneyimler yaşayacağını, nerelerde daha dikkatli olması gerektiğini anlatan bir zaman planıdır. Aynı haritaya sahip iki insanın hayatının tamamen farklı olması mümkündür, çünkü harita yol gösterir, yürüyen insandır. Astrolojinin kader olmadığını anlamanın bir yolu da şudur. Gökyüzü herkese aynı anda hareket eder, ama herkes aynı hayatı yaşamaz.
Bu da bize şunu gösterir; astroloji mutlak bir yazgı değil, ortak bir zaman zeminidir. İnsan bu zeminde bilinçsizce yürürse takılır, bilinçli yürürse yön bulur. Fark burada başlar. Belki de astrolojinin asıl gücü, geleceği söylemesinde değil, insanı şimdiki ana çekmesindedir. “Şu an hangi döngüden geçiyorsun?” sorusu, “ne olacak?” sorusundan çok daha değerlidir. Çünkü insan, bugünü doğru yaşadığında geleceğin şekli zaten değişir.
Sonunda şu netlik kalır; Astroloji kader değildir. Astroloji kaçınılmaz bir yazı da değildir. Astroloji, zamanla konuşmanın bir yoludur. Ve zaman, insana emir vermez. Zaman, hazır olana kapı açar.