İçi Dolu Bir Yokluk [ 22 Aralık 2025 ]


İçi Dolu Bir Yokluk

Sevdiğini kaybeden birini anlayamazsın, çünkü bu kayıp yalnızca bir yokluk değildir; bir insanın sesinin bir odadan eksilmesi değil, bir hayatın içinden zamanın çekilip alınmasıdır ve dışarıdan bakıldığında hala akan günler, hala işleyen saatler, hala konuşan insanlar varken, kaybı yaşayan kişi için her şey bir anın içinde donmuş, o anın çevresinde dönüp duran bir bekleyişe dönüşmüştür. Anlayamazsın, çünkü sen sabah uyanıp güne başlarken, o insan her sabah uyandığında ilk birkaç saniyede her şey yolundaymış gibi hisseder, sonra gerçeğin ağırlığı yavaşça ama acımasızca üzerine çöker; bir boşluk değil bu, daha çok dolu bir yokluktur, içi hatıralarla, yarım kalmış cümlelerle, bir daha sorulamayacak sorularla dolu olan ağır bir sessizliktir.

Anlayamazsın, çünkü kayıp yaşayan biri yalnızca sevdiği kişiyi değil, o kişiyle birlikte olabileceği ihtimalleri, gelecekte kurulacak cümleleri, yaşlanırken paylaşılacak küçük ayrıntıları da kaybetmiştir; bu yüzden yas yalnızca geçmişe değil, hiç yaşanmamış bir geleceğe de tutulur ve bu yasın dili yoktur, anlatılamaz, ölçülemez, karşılaştırılamaz. “Zamanla geçer” dersin belki, ama zaman burada bir iyileştirici değil, sadece taşımayı öğrenilen bir yük gibidir; günler ilerler ama acı geride kalmaz, yalnızca yer değiştirir, bazen bir şarkının ortasında, bazen bir sokak köşesinde, bazen hiç beklenmeyen bir kokuda yeniden belirir ve insanın göğsüne sessizce oturur.

Anlayamazsın, çünkü dışarıdan bakıldığında “iyileşmiş” gibi görünen biri, aslında sadece acısıyla birlikte yaşamayı öğrenmiştir; gülüyorsa acısı bitmiştir sanırsın, konuşuyorsa toparlanmıştır dersin, oysa insan gülmeyi de öğrenir, konuşmayı da, hatta yaşamaya devam etmeyi de… ama kayıp, içerde başka bir yerde, kimsenin görmediği bir odada hep aynı ağırlıkla durur. Anlayamazsın, çünkü sevdiğini kaybeden biri artık aynı kişi değildir; dünya hala dönüyordur ama onun içindeki eksen kaymıştır, bazı şeyler anlamsızlaşmış, bazı şeyler gereksiz yere büyümüş, bazı sesler fazla gürültülü, bazı sessizlikler fazlasıyla tanıdık hale gelmiştir.

Ve belki de en önemlisi, anlayamazsın çünkü bu acı empatiyle değil, deneyimle bilinir; kelimeler burada yetmez, iyi niyetli teselliler duvara çarpar, “ben olsam” ile başlayan her cümle yarım kalır, çünkü bu kayıp bir başkasının başına geldiğinde uzaktan bakılan bir hikaye değil, insanın kendi içinden geçen, yönünü şaşırtan bir fırtınadır. Sevdiğini kaybeden birini anlayamazsın… Ama susabilir, yanında durabilir, acele ettirmeden, düzeltmeye çalışmadan, onun yasına saygı duyabilirsin. Bazen anlaşılmak değil, yargılanmadan var olabilmek yeterlidir.