Bazı insanlar hayatın tam ortasında değil de sanki kıyısında durur; kalabalığın içindedirler ama sesleri kalabalığa karışmaz, akışın parçasıdırlar ama yönünü belirleyenler arasında yer almazlar ve bu kenarda durma hali çoğu zaman bilinçli bir geri çekilmeden çok, uzun süre fark edilmeden biriken duygusal yorgunluğun doğal sonucudur; işte bu noktada bekleyiş başlar, ne tam bir vazgeçiştir bu ne de gerçek bir umut, daha çok "şimdilik burada durayım" diyen ruhun sessiz savunma biçimidir.
Psikolojik açıdan bu bekleyiş, tükenmişliğin romantize edilmemiş halidir; kişi yorulmuştur ama dinlenemez, uzaklaşmak ister ama gidecek bir yer tanımlayamaz, bu yüzden hayatla arasına görünmez bir mesafe koyar ve kendini akıştan çektiğini fark etmeden, günleri birbirine benzeyen bir iç boşlukta tüketmeye başlar; yapılması gerekenler yapılır, sorumluluklar aksatılmaz ama bütün bunlar bir istekle değil, alışkanlığın otomatikliğiyle sürdürülür.
Bohem ruh burada devreye girer; çünkü bu bekleyiş çoğu zaman dışarıdan bakıldığında özgürlük, umursamazlık ya da “kendi halinde olma” gibi okunur, oysa içeride yaşanan şey düzenin reddinden çok, düzene tutunacak gücün kalmamış olmasıdır; kişi kalıplara uymadığı için değil, artık kalıplarla ilişki kuracak enerjisi olmadığı için kenarda durur ve bu durum zamanla seçilmiş bir yaşam tarzı gibi görünse de aslında ruhun kendini daha fazla yıpratmamak için geliştirdiği sessiz bir geri çekilme biçimidir.
Tükenmişlik bu noktada sadece işle, üretkenlikle ya da yoğun tempoyla ilgili değildir; duygusal olarak sürekli anlam aramak, ilişkilerde fazla vermek, hayata karşı hep tetikte olmak da insanı en az fiziksel yorgunluk kadar tüketir ve bekleyiş hali, tam da bu sürekli “bir şey olmalı” baskısının çöktüğü yerde ortaya çıkar; kişi artık yeni hedefler koymak istemez, büyük kararlar almak istemez, sadece hiçbir şeyin ondan bir şey istemediği bir zaman dilimine ihtiyaç duyar.
Bu bekleyişin en ağır tarafı, suçluluk duygusuyla birlikte gelmesidir. Çünkü kenarda durmak, üretmemek, hızlanmamak ve bir şeyler yapmıyor gibi görünmek modern zihinde tembellik ya da kaçış olarak etiketlenir, bu yüzden bekleyen kişi hem yorgunluğuyla hem de bu yorgunluğu yaşadığı için kendini suçlamasıyla baş etmeye çalışır ve bu iç çatışma, tükenmişliği daha da derinleştirir. Psikolojik olarak bu hal bir son değil, bedenin ve ruhun verdiği gecikmiş bir uyarıdır; hayatın kenarında durmak bazen düşmekten iyidir, çünkü bu duraklama, insanın neye devam etmek istemediğini fark etmesi için gerekli alanı açar ve bohem diye adlandırılan o dağınık, plansız, yavaş hâl, doğru okunursa, yeniden bağ kurabilmenin ilk adımı olabilir.
Sonuçta hayatın kenarında beklemek, kaybolmak değildir; aksine, sürekli ilerlemek zorunda olmadığını fark eden bir zihnin kendine tanıdığı geçici bir mola gibidir ve bu mola, doğru dinlenirse, insanı tekrar merkeze değil belki ama kendi gerçeğine biraz daha yakın bir yere taşıyabilir.