Gözden Akan Ruh [ 17 Aralık 2025 ]


Gözden Akan Ruh

Gözyaşı, sandığımızdan çok daha eski ve çok daha akıllı bir dildir; bedenin kelimelerle baş edemediği yerde sahneye çıkar ve hem biyolojiyi hem de ruhu aynı anda konuşturur. Önce en sade yerden başlayalım: gözyaşı gözün sigortasıdır. Göz yüzeyi sürekli açıkta yaşar; tozla, rüzgarla, mikroplarla, ışıkla temas eder. Refleks gözyaşları bu yüzden vardır. Gözü yıkar, nemlendirir, korur. Burada duygu yoktur, mekanik bir alarm çalışır.

Ama işin büyüsü asıl sonra başlar. İnsan, ağlayan tek canlıdır; duygusal gözyaşı sadece bize özgüdür. Üzüldüğümüzde, sevindiğimizde, özlediğimizde, utandığımızda ya da içimizde biriken yük artık taşamayacak kadar ağırlaştığında beyin, sözcük yerine suyu seçer. Çünkü bazı duygular anlatılamaz, sadece akıtılır. Bilimsel olarak bakıldığında duygusal gözyaşı, refleks gözyaşından farklıdır; içinde stres hormonları, özellikle kortizol ve adrenalin kalıntıları bulunur. Yani ağlamak, yalnızca bir tepki değil, aynı zamanda bir boşaltım mekanizmasıdır. Beden, “fazla yük var” der ve dışarı bırakır. Bu yüzden ağladıktan sonra çoğu insan yorgun ama hafiflemiş hisseder.

Beyin tarafında ise ilginç bir sahne yaşanır. Yoğun duygu anlarında mantıkla ilgilenen prefrontal korteks geri çekilir; duyguları yöneten limbik sistem öne çıkar. Ağlamak, sinir sistemini yavaşlatır, parasempatik sistemi aktive eder, kalp atışı ve nefes düzenlenir. Kısacası gözyaşı, bedenin kendini yeniden dengeleme girişimidir. Bir de sosyal boyutu vardır. Gözyaşı sessiz bir çağrıdır; “buradayım”, “insanım”, “yardıma açığım” der. Bu yüzden ağlayan birini gördüğümüzde içgüdüsel olarak durur, bakar, yaklaşırız. Gözyaşı, insan türünün en eski bağ kurma sinyallerinden biridir.

Ve belki de en derin sebep şudur: Gözyaşı, duygunun taştığı yerdir. Kalbin taşıyamadığı şey gözden akar. İnsan bazen güçlü olduğu için değil, daha fazla parçalanmamak için ağlar. Bu yüzden gözyaşı zayıflık değil; bedenin, ruhu koruma biçimidir.