Gördükçe Ağırlaşan Ruh: Farkındalığın Acısı [ 17 Aralık 2025 ]


Gördükçe Ağırlaşan Ruh: Farkındalığın Acısı

Farkındalık, ilk bakışta insanı özgürleştiren, gözünü açan, hayatı daha berrak görmesini sağlayan bir erdem gibi anlatılsa da, derinleştiği noktada ruhun taşıması gereken en ağır yüklerden birine dönüşür; çünkü insan ne kadar çok görmeye, anlamaya ve sezgileriyle kavramaya başlarsa, o kadar az kaçacak yer bulur, o kadar az “bilmiyordum” deme lüksüne sahip olur ve tam da bu yüzden, dünyanın sertliği, insanların kırılganlığı, adaletsizliklerin sürekliliği ve geçip giden zamanın telafisizliği, bütün çıplaklığıyla zihnin ortasına yerleşir.

Farkında olan ruh, artık sadece kendi acısını değil, başkasının sustuğu yerde biriken kederi, söylenmemiş cümlelerin ağırlığını, görmezden gelinerek normalleştirilen kötülükleri de taşımaya başlar; kalabalıkların arasında yürürken bile yalnızlaşmasının sebebi budur, çünkü herkesin konuştuğu yerde o susar, herkesin güldüğü yerde o bir an durur ve o kısa duraklamada, hayatın aslında ne kadar kırılgan ve geçici olduğunu, ne kadar kolay incindiğini, ne kadar hızlı unutulduğunu düşünmeden edemez.

Bu yüzden farkındalık, ruha hem bir bilgelik hem de sessiz bir sızı bırakır; insan artık eskisi gibi safça sevinemez, bazı mutlulukların arkasında saklanan bedelleri görür, bazı sessizliklerin aslında bir çığlık olduğunu hisseder ve bazı gülüşlerin ardında bastırılmış bir yorgunluk bulunduğunu sezdiği için, kalbi sürekli tetikte yaşar, ama yine de bu yükten vazgeçemez, çünkü bir kez gerçekten görmeye başlayan ruh, gözlerini kapatmanın huzur değil, kendine ihanet olduğunu bilir.