Göç; Ev Neresi? [ 11 Kasım 2025 ]


Göç; Ev Neresi?

Savaş, Göç ve Aidiyet Arayışına Sosyolojik ve Psikolojik Bir Bakış

Ev Neresi?

21. yüzyılın en çarpıcı gerçeklerinden biri, insan hareketinin sürekliliği. Bugün dünya nüfusunun önemli bir kısmı, doğduğu yerde değil, yer değiştirme halinde yaşıyor. Kimi yeni bir umut için, kimi hayatta kalmak için, kimi de içinden çıkamadığı bir sessiz sıkışmışlık duygusunun ardından.

Dünya Verileri Ne Diyor?

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) 2023 raporuna göre: 114 milyon insan, savaş, ekonomik kriz veya baskı nedeniyle zorla yerinden edildi. Bu sayı, insanlık tarihinin en yüksek seviyesi. Göç edenlerin neredeyse yarısı 18 yaş altı. Yani bu mesele, sadece coğrafi değil; geleceğin duygusal hafızasını şekillendiriyor.

Göç, Sadece Bir Yer Değiştirme Değildir

Sosyolojik açıdan göç: Sınırların aşılması, kimliklerin yeniden kurulması, toplumsal rollerin değişmesi anlamına gelir. Göç eden biri, yalnızca bir şehir veya ülke bırakmaz. Kendi bir versiyonunu da geride bırakır.

Çünkü “ev” dediğimiz şey: Sokağın sesleri, komşunun selamı, çocukluğun geçtiği duvarın rengi, kokular, dokular, alışkanlıklardır. Yani hafızanın maddeselleşmiş halidir.

Psikolojik Etkiler

Göç süreci, insan zihninde üç temel duyguyu yoğunlaştırır:

Kayıp >>> Eski yaşamdan kopuş >>> Yas duygusu
Belirsizlik >>> Yeni geleceğin bilinmezliği >>> Kaygı ve zihinsel yorgunluk
Uyum Arayışı >>> Yeniden inşa >>> Kişisel dönüşüm

Göç eden birçok insan “iki dünya arasında asılı kalmışlık” hissi yaşar. Psikolojide buna “liminal alan” denir: Eski bitmiş, yeni henüz tamamlanmamıştır. Bu alan, hem kırılgan hem yaratıcıdır. İnsan, tam da bu boşlukta kim olduğunu yeniden düşünmeye başlar.

Toplumsal Etkileşim: Karşılaşmaların Sessiz Dersi

Göç sadece bireyi değil, göç edilen toplumu da değiştirir. Yeni gelenler: Dil, kültür, yeme içme alışkanlığı ve değerler sistemi gibi ögeleri beraberinde getirir. Toplum bu süreçte ya kapanır ya genişler.

İki insan grubu karşılaştığında, üç ihtimal doğar:

Çatışma – Fark, tehdit gibi algılanır.
Kaynaşma – Kültürler birbirine akar.
Yan yana yaşama – Sessiz bir kabul oluşur.

Modern şehirlerde en çok gördüğümüz üçüncüsüdür: Aynı sokaktayız, aynı havayı soluyoruz, ama hikayelerimiz birbirine çarpmıyor sadece dokunuyor.

Aidiyet: Bir Adres Değil, Bir Hissedilme Halidir

Sosyolog Zygmunt Bauman, modern dünyayı “akışkan” olarak tanımlar. Hiçbir şey kalıcı değildir; kimlik bile. Bu yüzden bugün aidiyet şu sorunun etrafında şekilleniyor: “Ben nereye aitim?” değil “Nerede kendim olabiliyorum?”

Aidiyet; bir coğrafyadan çok, görüldüğün, duyulduğun, yargısız kabul edildiğin yerdir. Bazen bu; bir insanın bakışı, bir kafenin köşesi ya da bir şehrin gece kokusudur.

İnsan Daima Evini İçinde Taşır

Göç eden insan, yol boyunca parçalarını toplamayı öğrenir. Kayıpların içinde yeni anlamlar doğar. Kopan bağların ardından yeni kökler filizlenir. Ev, artık bir koordinat değil; bir iç hafıza. Belki de insanlık bugün yavaşça şunu fark ediyor: Ev, dönülen yer değil, kendine açılan yerdir. Ve dünya, tüm çatışmalarına rağmen, hala birbirini bulmaya çalışan insanların haritasıdır.