Empati mi, Kontrol mü? [ 10 Aralık 2025 ]


Empati mi, Kontrol mü?

Empati ile kontrol arasındaki çizgi, dışarıdan bakıldığında neredeyse görünmezdir; çünkü her ikisi de insanın duygularına temas eder, her ikisi de karşısındakini “anladığını” iddia eder ve her ikisi de yakınlık, güven ve bağ kurma diliyle konuşur, fakat biri insanı özgürleştiren bir temas sunarken diğeri sessizce alan daraltır ve fark edilmeden yönlendirmeye başlar. Empati, karşısındaki insanı kendi iç dünyasıyla birlikte kabul etme cesaretidir; onu değiştirmeye, düzeltmeye ya da yönlendirmeye çalışmadan, hissettiğini olduğu haliyle görme ve bu duygunun sorumluluğunu ona geri bırakma bilincidir, oysa kontrol duygusu empatiye benzer bir maske takarak ortaya çıktığında “senin için daha iyisini biliyorum” cümlesiyle başlar ve fark ettirmeden karşı tarafın karar verme hakkını elinden alır.

Kontrol, çoğu zaman kaba bir baskı şeklinde değil, aksine son derece nazik, ilgili ve fedakar bir üslupla kendini gösterir; karşısındakinin zayıf noktalarını, korkularını, geçmiş yaralarını dikkatle dinler, bunları bir silah gibi değil bir anahtar gibi kullanır ve “ben seni senden daha iyi tanıyorum” iddiasıyla onu kendi istediği yöne doğru yavaşça iter. İşte bu noktada empati ile duygusal zeka arasındaki fark ortaya çıkar, çünkü empati anlamayı amaçlarken, duygusal zekanın karanlık kullanımı anlamaktan çok yönetmeye yönelir. Gerçek empati, karşısındaki insanın farklı bir karar almasına, farklı bir yolu seçmesine ve hatta hata yapmasına alan tanır; kontrol ise bu özgürlüğe tahammül edemez ve “seni koruyorum” gerekçesiyle yön vermeye başlar, böylece ilişki bir paylaşım alanı olmaktan çıkarak gizli bir güç dengesine dönüşür. Kontrol eden kişi çoğu zaman kendini kötü niyetli biri olarak görmez; aksine kendini fedakar, anlayışlı ve sabırlı olarak tanımlar, fakat bu sabır karşılığında sessiz bir itaat, bu anlayış karşılığında görünmez bir bağımlılık bekler.

Empati ile kurulan ilişkilerde taraflar zamanla güçlenirken, kontrolle kurulan ilişkilerde biri güç kazanıyor gibi görünürken diğeri yavaş yavaş kendi merkezini kaybeder; düşüncelerini filtrelemeye, tepkilerini ölçmeye ve karşısındakini üzmemek adına kendini küçültmeye başlar. Bu durum dışarıdan “uyum” gibi algılansa da içeride ciddi bir içsel çatışma yaratır, çünkü insan sezgisel olarak bir şeylerin yanlış olduğunu hisseder ama bunu dile getirdiğinde “abartıyorsun” ya da “her şeyi yanlış anlıyorsun” duvarıyla karşılaşır. En tehlikeli nokta ise kontrolün empati kılığına bürünüp sevgiyle eş anlamlı hale gelmesidir; insan sevildiğini düşündüğü yerde aslında yönetildiğini fark ettiğinde ise iş işten geçmiş olabilir, çünkü artık kendi kararlarına değil, karşısındakinin onayına göre yaşamayı öğrenmiştir. Bu nedenle “empati mi, kontrol mü?” sorusu sadece ilişkiler için değil, insanın kendisiyle kurduğu bağ için de hayati öneme sahiptir; çünkü kişi önce kendi içindeki kontrolcü sesi susturmadıkça, ne başkasını gerçekten anlayabilir ne de gerçek bir bağ kurabilir.

Gerçek empati özgürlük ister, kontrol ise bağlılık; biri insanı olduğu gibi kabul eder, diğeri olması gerektiğini düşündüğü şeye zorlar ve bu iki yaklaşım arasındaki fark, çoğu zaman ses tonunda değil, bırakılan boşlukta, tanınan alanda ve müdahale edilmeyen sessizlikte gizlidir.