Beynin düşünme biçimi ile bedenin hareket hali arasındaki ilişki, çoğu zaman fark edilmeden yaşanan ama insanın ruh halini derinden şekillendiren bir dengeye dayanır; insan uzun süre hareketsiz kaldığında, beden durur ama zihin durmaz, aksine içe doğru genişler ve bu genişleme çoğu zaman geçmişe takılan, geleceği kurcalayan, eksiklere odaklanan bir düşünce akışına dönüşür. Hareketsizlik anlarında beyin, dış dünyadan yeterince uyaran almadığında kendi içine yönelir ve bu içe dönüş her zaman dinginlik getirmez; tam tersine, zihnin varsayılan çalışma düzeni devreye girer ve kişi farkında olmadan eski konuşmaları tekrar eder, olasılıkları felaket senaryolarına dönüştürür, “ya şöyle olsaydı” ve “ya böyle olursa” gibi cümlelerle kendi iç dünyasında dolaşmaya başlar.
Beden hareket ettiğinde ise tablo yavaş yavaş değişir; yürüyen, koşan, bir işi fiziksel olarak yapan insanın zihni, sadece düşünmekle değil, aynı zamanda denge kurmakla, ritim yakalamakla ve anı takip etmekle meşgul olur, bu da düşüncelerin keskinliğini yumuşatır ve zihinsel yükün daha taşınabilir hale gelmesini sağlar. Hareket sırasında salgılanan nörokimyasal maddeler, düşüncelerin yönünü sihirli bir şekilde “pozitife” çevirmese bile, kişinin düşüncelerle kurduğu ilişkiyi dönüştürür; olumsuz düşünceler tamamen kaybolmaz ama daha az yapışkan olur, daha kısa süre kalır ve insan, düşüncenin içinde kaybolmak yerine onu uzaktan izleyebilir hale gelir.
Bu nedenle mesele, hareketsizken düşünmenin “negatif”, hareket halindeyken düşünmenin “pozitif” olması gibi keskin bir ayrım değildir; asıl fark, düşüncenin insanı ele geçirme gücündedir ve bu güç, beden harekete geçtiğinde belirgin biçimde azalır. İnsan yürürken düşünür ama aynı zamanda düşüncenin içinde yürünmediğini hisseder; bedenin ritmi, zihne bir sınır çizer ve bu sınır sayesinde düşünceler daha düzenli, daha akışkan ve daha gerçekçi bir zeminde kalır. Belki de bu yüzden bazı cevaplar masada otururken değil, sokakta yürürken, denize bakarken, bir yokuşu çıkarken ya da nefes hızlanmışken bulunur; çünkü hareket, zihni susturmaz ama onu daha insani, daha yumuşak ve daha umutla temas edebilir bir hale getirir.