Görmekten Öte, Hissetmenin Gücü
Bazı insanlar dünyaya yalnızca gözleriyle bakmazlar. Onlar için
gerçeklik sadece nesneler, işler, sesler ve koşuşturma değildir. Aynı manzaraya
bakan kalabalık içinde, bir kişi sahnenin ardında saklı bir şey görür: Duyguyu.
Nörobilim bu farkın bir temeli olduğunu söyler. Beynin bazı bölgeleri
estetik, ritim, yüz ifadeleri ve duygusal bilgiyi daha hızlı işler. Bu yüzden
kimi insanlar, diğerlerinin fark etmediği ayrıntıları yakalar. Bir bakışın
altındaki kırılganlığı, bir cümlenin içinde saklanan özlemi, bir suskunluğun
ağırlığını duyabilirler. Bir sokaktan geçerken yalnızca binaları değil, o
binaların ne kadar yaşadığını, kimlerin hangi hikayelerle içinden geçtiğini de
hissederler.
Bu tip insanlar günlük hayat içinde bazen uyumsuz görünürler. Kalabalık
onları yorar, gürültü onları koparır. Yine de küçük anlarda olağanüstü bir
mutluluk bulabilirler; bir kedinin gözlerinde, yağmurdan sonra tazelenen
toprakta, sabah kahvesinin buğusunda. Onlar için dünya, görsel bir yüzey değil,
iç içe geçmiş anlam katmanlarıdır.
Ruhla görmek, çoğu zaman yalnız bir yetenektir. Çünkü toplum hıza,
üretime ve görünür başarıya odaklanır. Ruh ile gören insan ise yavaşlar;
dinler, izler ve hisseder. Bu da onu kalabalıkların arasında biraz sessiz,
biraz kenarda, biraz derin yapar. Ama bu derinlik zayıflık değil, tersine büyük
bir dayanıklılıktır. Yüzeysellik yorulur, derinlik ise beslenir.