Barışın İstatistiği, Huzurun Gerçeği
İzlanda’nın bir kez daha dünyanın en huzurlu ülkesi olarak seçilmesi, aslında tek bir yıla ait ani bir başarıdan çok, uzun yıllara yayılan istikrarlı bir toplumsal yapının ve bilinçli devlet anlayışının sessiz ama derin bir sonucu olarak okunmalıdır; çünkü Küresel Barış Endeksi gibi uluslararası ölçekte kabul gören raporlar, yalnızca suç oranlarına ya da askeri harcamalara bakmakla kalmaz, aynı zamanda toplum içindeki güven duygusunu, bireylerin günlük hayatta hissettiği psikolojik emniyeti, kurumların şeffaflığını ve devlet ile vatandaş arasındaki görünmez ama hayati bağı da hesaba katar. İzlanda’nın bu listede yıllardır zirvede kalmasının arkasında, yüksek sesle dile getirilmeyen ama günlük yaşamın her anına sızmış bir düzen vardır; sokakta yürüyen bir insanın arkasını kollama ihtiyacı hissetmemesi, çocukların tek başına okula gidebilmesi, polisin varlığının bir baskı unsuru değil, toplumsal güvenin doğal bir uzantısı olarak algılanması, bu huzurun istatistiklere sığmayan ama endeks puanlarını belirleyen asıl unsurlarını oluşturur.
Ülkede ordunun olmaması, askeri harcamaların neredeyse yok denecek seviyede tutulması ve dış politika yaklaşımının çatışmadan ziyade arabuluculuk ve diplomasi ekseninde şekillenmesi, İzlanda’yı küresel ölçekte nadir görülen bir profil haline getirirken; iç politikada da gelir adaleti, sosyal refah sistemleri, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimdeki eşitlik, bireyin devlete karşı değil devletin bireye karşı sorumluluk taşıdığı hissini güçlendiren temel yapı taşları olarak öne çıkar. Bu huzur tablosu yalnızca fiziksel güvenlikle sınırlı değildir; İzlanda toplumu, düşük stresli yaşam biçimi, doğayla kurduğu güçlü ilişki ve bireysel alanlara gösterilen saygı sayesinde psikolojik anlamda da dünyanın en dengeli toplumları arasında gösterilirken, bu durum modern dünyanın kronik sorunlarından biri olan toplumsal tükenmişliğin ülkede görece daha az hissedilmesini sağlar.
Küresel Barış Endeksi’nin son raporunda İzlanda’nın yine ilk sırada yer alması, dünyada artan jeopolitik gerilimler, bölgesel savaşlar ve toplumsal kutuplaşmaların gölgesinde adeta sessiz bir karşı anlatı sunar; yüksek sesle güç gösterisi yapan değil, sakinliğini koruyan, çatışmayı değil çözümü önceleyen bir ülkenin uzun vadede daha güvenli ve daha yaşanabilir olduğuna dair güçlü bir veri olarak kayıtlara geçer. Bu nedenle İzlanda’nın “dünyanın en huzurlu ülkesi” olarak anılması, romantik bir Kuzey masalından çok, modern toplumlara dair önemli bir soruyu yeniden gündeme getirir: Güvenlik gerçekten daha fazla kontrol ve güçle mi sağlanır, yoksa güvenin kendisi mi en güçlü savunma mekanizmasıdır; İzlanda’nın yıllardır verdiği cevap ise, istikrarlı biçimde ikincisini işaret etmektedir.
Kaynak:https://www.icelandreview.com