Geçmişin kapısını kapatmayı reddeden bir hafıza.
Dorothy Eady’nin hikayesi, sıradan bir biyografiden çok, zamanın doğrusal akışına karşı sessiz bir itiraz gibidir; çünkü onun yaşamı, çocuklukta yaşanan basit bir kazayla başlayıp Antik Mısır tapınaklarının gölgesine kadar uzanan, bilimle inancın, hafızayla sezginin sürekli çarpıştığı uzun bir yolculuğa dönüşmüştür. 1904 yılında İngiltere’de doğan Dorothy, henüz üç yaşındayken merdivenlerden düşüp kısa süreliğine bilincini kaybettikten sonra hayata “geri döndüğünde”, ailesinin bile yabancısı olduğu bir dünyayı özlediğini söylemeye başlar; taş duvarlar, yüksek sütunlar, tütsü kokuları ve kendisine ait olduğunu iddia ettiği bir tapınak… Bu noktadan sonra onun için Mısır, bir ilgi alanı değil, hatırlanan bir ev haline gelir ve çocuk yaşta hiyerogliflere, firavunlara, tapınak planlarına duyduğu doğal hakimiyet, çevresindekileri hem şaşırtır hem de tedirgin eder.
Yıllar ilerledikçe Dorothy, Antik Mısır’a olan bu bağını romantik bir merak olarak bastırmak yerine, onu disiplinli bir bilgiye dönüştürmeyi seçer; British Museum’da çalışır, Mısırbilim alanında kendini yetiştirir ve sonunda hayatını tamamen Mısır’a taşıyarak Abydos’ta, Seti I Tapınağı’nın yakınında yaşamaya başlar. İşte burada, artık “Omm Sety” adını kullanır ve kendisinin, firavun Seti I döneminde tapınakta yaşamış bir rahibe olduğunu, bugünkü hayatının ise yarım kalmış bir bağlılığın devamı olduğunu açıkça dile getirir. En çarpıcı olan nokta, Omm Sety’nin anlattıklarının yalnızca kişisel anılara dayanması değil, aynı zamanda arkeolojik verilerle zaman zaman örtüşmesidir; tapınakta henüz kazılmamış bölümlerin yerini tarif etmesi, ritüellerin detaylarını yazılı kaynaklardan bağımsız biçimde anlatması ve dönemin dini pratiklerine dair “unutulmuş” bilgileri doğru şekilde aktarması, onu dinleyen akademisyenleri bile ikilemde bırakır. Kimileri bunu güçlü bir bilinçaltı özdeşleşme olarak yorumlarken, kimileri de reenkarnasyon fikrini tamamen göz ardı etmenin kolay olmadığını kabul eder.
Dorothy Eady, hiçbir zaman kendisini bir kahin ya da mistik figür olarak sunmaz; aksine, sakin, ölçülü ve ısrarcı bir dille yalnızca şunu söyler: “Ben hatırlıyorum.” Bu cümle, onun hayatının özeti gibidir; ne kanıtlamak ister ne de ikna etmek, sadece zamanın bazı insanlarda iz bırakmadığını, bazılarında ise derin yarıklar açtığını ima eder. 1981 yılında Mısır’da hayata veda eden Omm Sety, ardında cevaptan çok soru bırakan bir miras bırakır: Hafıza yalnızca bu hayata mı aittir, yoksa insan bazen geçmişi öğrenmez de gerçekten hatırlar mı? Dorothy Eady’nin hikayesi, tam da bu sorunun sınırında durur ve okuyan herkesi, tarihe bakarken kendi bilincinin ne kadar derinlere uzandığını sorgulamaya davet eder.