Çaresizlik, insanın hiçbir seçeneği kalmadığı için değil, seçeneklerin var olup da hiçbirinin kendisine ait hissettirmediği anlarda ortaya çıkar; bu yüzden bağırmaz, taşmaz, acele etmez, daha çok içe çöken, insanın omuzlarını ağırlaştıran ve zamanı yavaşlatan bir hâl gibi davranır, kişi dışarıdan bakıldığında hayatına devam ediyor gibi görünürken, içeride bir yerde sürekli aynı cümle dönüp durur: “Ne yapsam fark etmeyecek.”
Psikolojik olarak çaresizlik, kontrol duygusunun aşınmasıyla beslenir; insan tekrar tekrar denemiş, beklemiş, uyum sağlamış ama sonuç değişmemiştir ve bu tekrarlar, bir noktadan sonra umudu değil, yorgunluğu öğretir, çünkü umut hareket isterken çaresizlik hareketsizliği güvenli bulur, en azından hayal kırıklığı üretmez.
Çaresiz insan genellikle yanlış anlaşılır; pasif, isteksiz ya da umursamaz sanılır ama çoğu zaman tam tersidir, fazla hissetmiş, fazla yük almış, fazla dayanmıştır ve artık yeni bir hayal kuracak enerjisi kalmamıştır; bu yüzden çaresizlik bir karakter özelliği değil, uzun süre taşınmış bir gerilimin doğal sonucudur.
Bu halin en sinsi tarafı, insanın kendisiyle kurduğu dili değiştirmesidir; “yapamıyorum” yerini “zaten olmaz”a bırakır, ihtimaller küçülür, risk almak anlamsızlaşır ve kişi fark etmeden hayatını askıya alır, çünkü hareket etmemek, başarısız olmaktan daha az acıtır gibi gelir.
Çaresizlik çoğu zaman yalnızlıkla birlikte anılır ama aslında kalabalıkların içinde de rahatça var olabilir; insan anlaşılmadığını hissettiğinde, derdini anlatmanın bir karşılığı kalmadığında ya da sürekli güçlü olması beklendiğinde, en derin çaresizlik tam da bu görünürlük içinde kök salar.
Yine de çaresizlik bir son değildir; çoğu zaman bir duraklama hâlidir, insanın kendi sınırlarını fark ettiği, artık aynı şekilde devam edemeyeceğini anladığı bir eşik ve bu eşik, doğru okunursa, büyük bir kırılmadan çok küçük bir yön değişikliğinin habercisi olabilir, çünkü çaresizlik bazen “hiçbir şey yapamam” değil, “böyle yapamam” demenin başka bir yoludur.
Belki de bu yüzden çaresizlik, utanç duyulacak bir zayıflık değil; insanın kendine daha dürüst olmaya başladığının sessiz işaretidir ve tam da bu dürüstlük, yeni bir hareketin, daha yavaş ama daha sahici bir başlangıcın ilk adımı olabilir.