Bazen insan bugüne baktığında aslında bugünü değil, dünün üstüne serilmiş ince bir kopyayı görür; saatler ilerler, ışık değişir, takvim yaprağı kopar ama his aynı yerde kalır, çünkü değişmeyen şey zaman değil, onun içinden geçerken hep aynı düşüncelere, aynı alışkanlıklara, aynı kaçışlara tutunan zihindir ve bu yüzden yarın dediğimiz şey çoğu zaman henüz yaşanmamış bir umut değil, dünün biraz daha yorgun, biraz daha sessiz bir tekrarına benzer.
İnsan farkında olmadan aynı cümleleri kurar, aynı iç konuşmaları sürdürür, aynı şeylere sinirlenir, aynı şeylerden kaçınır ve sonra günün sonunda “bugün ne oldu?” diye sorduğunda cevap net değildir, çünkü olan biten şeyler değil, onlara verilen tepkiler hep aynıdır. Zaman ilerler ama insan yerinde durur; hatta bazen ilerliyormuş gibi yaparak yerinde kalır ve bu hareket hissi, gerçek değişimin önüne geçen en büyük yanılsamadır.
Yine de bu tekrarın içinde gizli bir eşik vardır; çünkü insan döngüyü fark ettiği anda artık tamamen içinde değildir, bir adım geriye çekilmiş, kendini izlemeye başlamıştır ve bu küçük mesafe bile alışkanlığın mutlak gücünü kırmaya yeter. Belki yarın da dünün aynısı gibi başlayacaktır, belki saatler yine tanıdık bir ağırlıkla akacaktır ama fark şuradadır: artık bu aynılığın farkında olan biri vardır ve bazen değişim, büyük kararlarla değil, aynı günün içinde aynı şeyi yapmamayı bir anlığına seçmekle başlar.