Sarılmak, insanın konuşmadan kurduğu en eski cümledir; kelimelerden önce öğrenilir, kelimeler yetmediğinde hatırlanır. İki bedenin birbirine yaklaşmasıyla olan biten şey, yalnızca kasların teması değildir; sinir uçlarından hafızaya, hafızadan duyguya yayılan sessiz bir anlaşmadır bu. Sarıldığımızda beden, zihne şunu fısıldar: tehdit yok, yalnız değilsin, dağılmana gerek yok. Bir sarılmanın gücü, süresinde gizlidir. Kısa olanlar nezakettir, uzun olanlar iyileştirir. Birkaç saniyeyi aşan her sarılma, bedenin savunma modundan çıkmasına neden olur; kalp ritmi yavaşlar, omuzlar düşer, nefes derinleşir ve insan fark etmeden kendine geri döner. Bu yüzden bazı sarılmalar bir günün yükünü hafifletir, bazıları yılların ağırlığını.
Sarılmak çoğu zaman bir ihtiyaçtan doğar ama fark edilmeden bir dile dönüşür. İnsan bazen “seni seviyorum” demez, “iyi misin?” diye sormaz, sadece sarılır; çünkü anlatılmak istenen şey duygu değil, varlıktır. Buradayım demektir sarılmak, gitmiyorum, dağılmana tanıklık edebilirim. Bu yüzden gerçek bir sarılma, karşıdakini düzeltmeye çalışmaz; olduğu haliyle tutar. Sarılmanın bu kadar derin hissettirmesinin nedeni, beden hafızasıyla doğrudan temas kurmasıdır. Çocukken sarılarak sakinleşmiş bir beden, yetişkinlikte de aynı dili konuşur. Sarılma eksikliği yaşayanlar ise bunu sadece özlem olarak değil, huzursuzluk, boşluk ve açıklanamayan bir gerginlik olarak hisseder. Çünkü beden, temasın yokluğunu zihinden önce fark eder.
Ama sarılmak her zaman masum bir ihtiyaç olarak kalmaz. Bazen insan sarılmaya değil, sarılırken hissettiği geçici bütünlük hissine bağımlı olur. İşte burada sarılma, iyileştiren bir temas olmaktan çıkar, düzenleyici bir araca dönüşür. Kişi sarılmadan sakinleşemiyorsa, yalnız kaldığında bedenini tutamıyorsa, bu artık sarılmanın değil, temasın yüklediği anlamın ağırlığıdır. Yine de bu durum sarılmayı suçlu yapmaz; yalnızca insanın içindeki eksik temasın hala konuştuğunu gösterir. En güçlü sarılmalar, karşılık beklemeyenlerdir. Sahiplenmeyen, sıkmayan, tutarken özgür bırakan sarılmalar… Orada bir güç mücadelesi yoktur; sadece iki bedenin aynı anda “tamam” demesi vardır. Böyle sarılmalarda zaman yumuşar, savunmalar çözülür ve insan, çok kısa bir an için bile olsa, kendini eksik hissetmez.
Belki de bu yüzden sarılmak, en çok zor zamanlarda hatırlanır. Çünkü insan kelimelerle ayakta duramadığında, beden devreye girer ve şunu söyler: Yıkılabilirsin, tutunacaksın. Sarılmak tam olarak budur; düşmeyi engellemez ama düşerken yalnız bırakmaz.