Blavatsky’ye göre bilginin herkes için açık olmamasının nedeni, bilginin gizlenmesi ya da bilinçli olarak saklanması değildir; esas mesele, bilginin taşıyabileceği zihinsel, ahlaki ve sezgisel yükü kaldırabilecek bir bilincin herkeste aynı anda mevcut olmamasıdır ve bu durum, onun Teozofi sisteminde bilginin niceliğinden çok, onu idrak edecek bilincin niteliğine vurgu yapılmasına yol açar. Blavatsky, modern dünyanın bilgi anlayışını yüzeysel ve mekanik bulur; çünkü ona göre bilgi, okuyarak, dinleyerek ya da ezberleyerek sahip olunabilecek bir nesne değil, insanın içsel yapısında yavaş yavaş olgunlaşan bir farkındalık halidir ve hazır olmayan bir zihin için en derin gerçekler bile ya yanlış anlaşılır ya da bambaşka, hatta zararlı biçimlere dönüşür. Bu nedenle ezoterik öğretiler, kapılarını herkese kapatan seçkinci yapılar olarak değil, bilinci aşama aşama eğiten sabırlı yollar olarak tasarlanmıştır; semboller, mitler ve çok katmanlı anlatımlar da hakikati gizlemek için değil, zihni doğrudan bilgiyle ezip geçmek yerine, onu adım adım dönüştürerek gerçeği taşıyabilir hale getirmek için kullanılır.
Blavatsky’ye göre bilgi, etik bir zeminden ve içsel denge halinden koparıldığında, insanı özgürleştirmez; tam tersine egoyu besler, üstünlük yanılsaması yaratır ve kişinin kendisini başkalarından ayrı, hatta daha yüksek bir varlık olarak görmesine neden olur ki bu durum, ruhsal gelişimin değil, ruhsal sapmanın en erken işaretidir. Bu yüzden “Gizli Öğreti” kavramı, gizlenen bir bilginin değil, hazır olmayan bilinç için kapalı kalan bir idrakin ifadesidir; güneşin gözleri kapalı birine karanlık yaratması gibi, hakikat de ona bakabilecek içsel göze sahip olmayan biri için ya görünmez ya da yakıcıdır. Blavatsky, birçok insanın “bilme” arzusunu aslında bir merak ya da içsel çağrıdan çok, kontrol ve güç isteğiyle karıştırdığını söyler; çünkü bilginin görünmeyen alanlarına ulaşmak, insana başkaları üzerinde etki kurabileceği yanılsamasını verir ve bu da ruhsal yolculuğun yönünü içe dönmekten çok, dış dünyayı manipüle etmeye kaydırır.
Bu noktada Teozofi’nin sert ama koruyucu bir ilkeyi devreye soktuğunu görürüz: bilinç hazır değilse bilgi açılmaz; çünkü Blavatsky’ye göre erken açılan her kapı, insanın kendi gölgesiyle yüzleşmeden ilerlemesine izin verir ve bu da bilginin aydınlatıcı değil, parçalayıcı bir güce dönüşmesine neden olur. Bilginin herkese aynı anda açık olmaması, adaletsizlik değil, evrensel denge yasasının bir sonucudur; zira her bilinç, kendi deneyimleri, içsel çatışmaları ve ahlaki olgunluğu ölçüsünde gerçeğe yaklaşabilir ve bu yaklaşım zorla hızlandırılamaz, satın alınamaz ya da kısa yollardan elde edilemez. Blavatsky, gerçek öğretinin bir öğretmenden ya da bir metinden değil, insanın kendi içindeki sessiz farkındalık merkezinden doğduğunu vurgular; dışsal bilgi ancak bu merkez uyanmaya başladığında anlam kazanır, aksi halde zihin, okuduğu hakikatleri bile eski düşünce kalıplarına hapsederek onları etkisiz hale getirir.
Sonuçta Blavatsky’ye göre bilginin kapıları kapalı değildir; yalnızca bilinci genişletmeden içeri girilemeyen bir eşikten ibarettir bu durum ve insan, bu eşiği geçmek için anahtarı dış dünyada değil, sabırla inşa ettiği içsel dönüşüm sürecinde bulur; çünkü hakikat, talep edilerek değil, taşınabilecek hale gelindiğinde kendiliğinden açılan bir ufuktur.