Belirsizlikle Baş Etmenin Sessiz Yolu [ 07 Aralık 2025 ]


Belirsizlikle Baş Etmenin Sessiz Yolu

Kader İnancı İnsanı Neden Rahatlatır

İnsan zihni, belirsizliği taşımakta zorlanan bir yapıya sahiptir, çünkü belirsizlik, kontrol duygusunu doğrudan tehdit eder ve kontrol hissi zedelendiğinde insan yalnızca gelecekle ilgili değil, kendisiyle ilgili de güvensizlik yaşamaya başlar. İşte kader inancı, tam bu kırılma noktasında devreye girer ve zihne, olayların gelişigüzelliğinin ardında bir düzen olduğu hissini sunarak kişiyi rahatlatır. Kader fikri, insanın yaşadığı acıyı, kaybı ya da başarısızlığı anlamlandırmasının en kısa yollarından biridir. Çünkü her şeyin bir sebebi olduğunu düşünmek, sebebin ne olduğunu bilmekten çoğu zaman daha konforludur. “Bunda da bir hayır vardır” cümlesi, bir çözüm üretmez; ama insanın zihinsel yükünü hafifletir. Bu hafifleme, acının azalmasından değil, sorumluluğun dışarıya devredilmesinden kaynaklanır. İnsan, kontrol edemediği olaylar karşısında kendini güçsüz hissetmekten hoşlanmaz. Güçsüzlük hissi uzun süre taşındığında, benlik algısını aşındırır. Kader inancı, bu aşınmayı durdurur. Çünkü kişi, başına gelenleri yalnızca kendi kararlarının sonucu olarak görmediğinde, kendini daha az suçlar. Suçluluk azaldığında ise zihinsel rahatlama başlar. Kader düşüncesi aynı zamanda insanı zaman baskısından da korur. “Her şey olması gerektiği zamanda olur” fikri, acele etme zorunluluğunu gevşetir.

İnsan, yetişemediği hayaller için kendini hırpalamak yerine, zamanı kutsallaştırır. Bu kutsallaştırma bazen sağlıklıdır, çünkü kişi nefes alır, bazen ise tehlikelidir, çünkü kişi beklemeyi eylem sanmaya başlar. Kader inancının rahatlatıcı etkisinin bir başka kaynağı da yalnızlık duygusunu azaltmasıdır. İnsan, yaşadıklarının sadece kendisinin başına geldiğini düşündüğünde ağır bir izolasyon hissi yaşar. Oysa kader fikri, bireysel deneyimi daha büyük bir hikayenin parçası haline getirir. Bu hikaye bazen ilahi bir plana, bazen evrensel bir düzene, bazen ise isimsiz bir akışa bağlanır. Bağlanılan şey ne olursa olsun, kişi artık tek başına değildir.

Bu inanç, özellikle acı ve belirsizlik dönemlerinde daha da güçlenir. Çünkü insan, açıklayamadığı her şeyle baş edemez. Zihin, anlamsızlıkla uzun süre yaşadığında kaosa sürüklenir. Kader inancı ise kaosa bir çerçeve çizer. Çerçevenin doğruluğu değil, varlığı rahatlatır. İnsan bazen gerçeğe değil, tutunacak bir hikayeye ihtiyaç duyar. Ancak kader inancı rahatlatıcı olduğu kadar sınır koyucudur da. Çünkü her rahatlama biçimi, bir bedel taşır. Olan biteni bütünüyle kadere bağlamak, insanın kendi gücünü fark etmesini geciktirebilir. Burada kader, rehber olmaktan çıkar, sığınak haline gelir. Sığınak güvenlidir, ama içinde kalınırsa hareket alanı daralır. İlginç olan şudur ki, kader inancını benimseyen insanlar çoğu zaman daha sakin görünür, ama bu sakinlik her zaman kabullenişten doğmaz. Bazen bu sakinlik, değişimin ertelenmesinden beslenir. “Zaten olacak olan olur” cümlesi, bazen bir bilgelik ifadesi değil, yorgunluğun cümlesidir. Kader inancının asıl işlevi, insanı hayattan koparmak değildir, ama modern dünyada çoğu zaman bu yönde kullanılır. Oysa kader düşüncesinin en sağlıklı hali, insanın hem sınırlarını kabul ettiği hem de sorumluluğunu reddetmediği yerde başlar. Yani insan, her şeyin kendi kontrolünde olmadığını kabul ederken, kendi iradesini de bütünüyle bırakmaz.

Sonuçta kader inancı insanı şu yüzden rahatlatır; çünkü belirsizliği anlamlandırır, yükü paylaşır ve yalnızlık hissini azaltır. Ama insan gerçekten olgunlaştığında, kaderle pazarlık etmez, kaderle iş birliği yapar. Ne her şeyi kendine yükler, ne de her şeyi gökyüzüne bırakır. Belki de gerçek huzur, tam olarak burada başlar.