Asaletin, Gücün ve Gizli Mekanizmaların Tarihi
Baston koleksiyonculuğu, ilk bakışta sade bir objenin arkasında saklanan zengin bir kültürel sürekliliği keşfetmek isteyen tutkunların dünyasıdır. Çünkü baston, insanlık tarihinin uzun dönemlerinde yalnızca yürümeyi kolaylaştırmak için kullanılmamış; bir toplumun ritüellerinde, aristokrat yaşamında, askeri duruşunda, modasında ve hatta casusluk hikayelerinde bile merkezi bir rol oynamıştır. Bu yüzden bir koleksiyoncunun elindeki her baston, bir dönemin ruhunu taşıyan küçük bir tarih parçası gibidir. ve 19. yüzyılda baston, özellikle Avrupa’da bir beyefendinin ayrılmaz kimlik unsuru sayılıyordu. Kıyafetin tamamlayıcısı, statünün göstergesi, hatta kişisel zevkin imzasıydı. Bastonun boyu, sapının şekli, malzemesi, ağırlığı, üzerindeki işlemeler veya takılan aksesuarlar, kişinin kim olduğu hakkında sessiz bir hikaye anlatırdı. Katedrallerden çıkan taş ustalarının ağır ahşap bastonları; saraylarda dolaşan aristokratların fildişi ve sedef işlemeli bastonları; avcıların hayvan başı figürlü sapları; gezginlerin kabuklu ahşaplardan yapılmış, doğanın izlerini taşıyan bastonları… Hepsi farklı bir dünyanın, farklı bir yaşam tarzının ruhunu yansıtır. Baston koleksiyonculuğunun en çekici yanlarından biri, bastonların yalnızca dekoratif değil, işlevsel olarak da sürprizler barındırmasıdır. Tarih boyunca birçok baston, gizli bölmeler, özel mekanizmalar ve beklenmedik fonksiyonlar taşımıştır. Bazıları;
Kılıç bastonlar; Sapın içinde gizlenen ince bir çelik bıçakla savunma aracı olarak kullanılırdı.
Barometreli bastonlar; Seyahat edenler için hava durumunu ölçen küçük cihazlar içerirdi.
Flüt bastonlar; Sap kısmında gizli bir nefesli çalgı mekanizması bulunurdu.
Mektup saklama bastonları; Casuslar veya diplomatlar için gizli bölmeler içerirdi.
Fotoğraf makinesi bastonlar, yüzyıl başında bile var olan şaşırtıcı bir teknoloji harikasıydı.
İlaç hazneli bastonlar; Şeker, hap ya da özel karışımları taşımak için tasarlanırdı.
Bu özellikler, baston koleksiyonculuğunu adeta hem arkeolojik hem dedektiflik gerektiren bir hobi haline getirir. Bir baston yalnızca bir ahşap parçası değildir; içindeki mekanizma açıldığında bir sır, bir zanaatkarlık mucizesi ya da bir dönemin sosyal kodları ortaya çıkar. Bastonların estetik tarafı da koleksiyoncuların dikkatini cezbeden büyük bir evrendir. Abanoz, gül ağacı, tik, ceviz gibi kıymetli ağaçlardan yapılmış saplar; fildişi, boynuz, sedef, gümüş ya da pirinç işlemeli detaylar; hayvan figürleri, çocuk yüzleri, kabile desenleri, geometrik motifler… Bazı baston sapları o kadar zarif işlenmiştir ki, minyatür heykel kategorisine bile girecek sanatsal bir değer taşır. Bu koleksiyonculuğun büyülü yanı, bastonların insanların hayatlarında taşıdığı görünmez izlerdir. Bir baston bir savaş gazisinin onur nişanını, yaşlı bir ustanın el emeğini, bir gezginin binlerce kilometrelik yolculuğunu, bir aristokratın salon yürüyüşünü, bir sanatçının sahneye çıkarken duyduğu heyecanı taşıyabilir. Bu yüzden koleksiyonunu inceleyen bir koleksiyoner, yalnızca nesnelere bakmaz; bastonların ardında saklı bulunan hayatları, duygu izlerini, sessiz zaman katmanlarını da okur.
Bugün baston koleksiyonculuğu hem antikacılık dünyasında hem müzayedelerde hem de özel sanat küratörlüklerinde büyük ilgi görüyor. 1800 1950 arası üretilen bastonlar en değerli kategoriyi oluştururken; modern el yapımı sanat bastonları da ayrı bir koleksiyon türü haline gelmiş durumda. Koleksiyonlar büyüdükçe, ortaya çıkan estetik zenginlik adeta “insanın yürüyüşünün tarihini” gösteren bir sanat galerisine dönüşüyor.
Sonuçta baston koleksiyonculuğu, yürüyüşün sıradan ritmini tarihselleştiren, küçük bir objenin içinde asalet, güç, zanaatkarlık ve gizem barındıran benzersiz bir uğraştır. Bir baston yalnızca yere temas eden bir destek değildir; geçmişe açılan ince bir kapı, insanlığın yaşam tarzlarının sessiz belgesi ve koleksiyoncunun kendi estetik sezgilerinin somutlaşmış halidir.