Arkeoloji: Geçmişin Sessiz Tanıklarıyla Konuşma Sanatı
Arkeoloji, yalnızca toprağı kazmak değildir. O, insanlığın unuttuğu cümleleri yeniden kurma sanatıdır. Her kazma darbesi, tarihin tozlu sayfalarına indirilen bir imzadır. Çünkü arkeologlar, aslında taşlarla değil zamanla konuşurlar. Bir mezarın içinden çıkan küçük bir yüzük, bir çömlek parçası ya da kırılmış bir kemik; bunların her biri “ben buradaydım” diyen geçmişin fısıltılarıdır. Arkeoloji, o fısıltıları duyanların işidir.
Tarihi yazanlar belki güçlülerdi ama arkeolojiyi yazanlar zamanla konuşanlardır. Çünkü arkeoloji; sabır, zeka ve sezginin ortak dilidir. Bir kazı alanında bulunan her eser, yalnızca bir obje değildir, o, insanlığın kolektif hafızasının küçük bir parçasıdır. Arkeologlar geçmişi kazmaz insanı ve insanlığı yeniden keşfeder.
Bugün elimizdeki teknolojiyle geçmişi tarıyor, DNA’lardan şehirlerin planlarına kadar her detayı çözebiliyoruz. Ama hala asıl soru aynı; “Biz kimiz, nereden geldik, nereye gidiyoruz?” Arkeoloji bu sorunun cevabını taşlarda değil insanın kendisinde arar. Kazılan toprak değil insanlığın hafızasıdır.
Tarihi yeniden yazan bir tepe Göbeklitepe
Güneydoğu Türkiye’de, Şanlıurfa’ya yaklaşık 15 km mesafede yer alan Göbekli Tepe, klasik anlayışlarımızı alt üst eden bir arkeolojik alan İlk tapınak mı. Avcı toplayıcı topluluklar mı büyük yapı inşa etmiş, gibi sorular geldi ortaya. Bu yazıda, arkeolojik çalışmaların ortaya koyduğu verileri açık ve çarpıcı şekilde derledim.
Sit alanındaki çalışma tarihi ve keşif
İlk tanımlamalar 1960’larda yapılmıştır. Amerikan araştırmacılar 1963 yılında alanı bir mezarlık olarak değerlendirmişlerdir. 1994 yılında Alman arkeolog Klaus Schmidt bölgeyi görmüş ve orada büyük ölçekli, dikilmiş T biçimli sütunlar fark etmiştir.1995–1999 yılları arasında kazılar başlamıştır. Artık yüzeyden çıkarılan yüksek sütunlar ve taş yapı kalıntıları üzerinde yoğunlaşılmıştır. Kazı ve restorasyon çalışmaları halen sürmektedir. Yani yaklaşık 30 yıllık bir araştırma süreci vardır.
Stratum III; Yaklaşık 9600 – 8800 MÖ (Pre-Pottery Neolithic A)
Büyük dairesel yapılarda T biçimli monolit sütunlar, avcı toplayıcı topluluklar tarafından inşa edilmiştir.
Stratum II; Yaklaşık 8800 – 8000 MÖ (PPNB – Pre-Pottery Neolithic B)
Kare/rectangular odalar, muhtemel yerleşim izleri yer almaktadır.
Yani Göbekli Tepe, yaklaşık 12,000 yıl öncesine dek uzanan bir geçmişi barındırmaktadır. Bu da, klasik olarak tarım başladıktan sonra büyük yapılar yapılırdı, anlayışını yerle bir etmektedir.
Mimari ve bulgular: Verilerle çarpan gerçekler
Alan içinde dairesel/oval yapılardan en büyüğü yaklaşık 20 – 30 m çapında olup, “T” biçimli sütunların yüksekliği 3 m’den fazlası; bazıları 18 ft (yaklaşık 5.5 m) kadardır. Sütunların üzerlerinde kazınmış hayvan figürleri vardır. Örneğin akrepler, örümcekler, yaban domuzları, kuşlar vs. 7.000’den fazla taş öğütücü bulunmuş, bu, yoğun tahıl işleme faaliyetine işaret etmektedir. İlk başta yalnızca ritüel alan olarak düşünülmüş olsa da, daha yeni bulgular, yaşam alanı ya da yerleşim izleri de içerdiğini ortaya koymuştur. Göbaklitepe,2018’de UNESCO Dünya Mirası listesine dahil edilmiş.
Peki ne anlama geliyor?
Tarih anlayışımızda devrim
Göbekli Tepe bize şöyle bir şey söylüyor, avcı, toplayıcı ve son derce organize olabilirler. Büyük taş sütunları taşıyabilmiş, oyabilmiş, estetik düşünmüşler. Bu, tarım öncesi dönemde dahi toplumsal işbirliği, sembolik düşünce ve inşa yeteneği olduğunu gösteriyor. Ayrıca, daha önce tarım → yerleşik hayat → büyük yapılar şeklinde düşündüğümüz sürecin belki de ters yönde işlediğine dair kanıtlar var. Bazılarına göre: “Büyük yapılar inşa edildiği için insanların yerleşik hayat düşünmesine ve tarıma yönelmesine neden olmuş olabilir.” Mimari planlama, simetri (örneğin daireler), taş oyma sanatı, figüratif işçilik, bunların hepsi “ilkel” olarak düşündüğümüz toplumlarda bulunduğu için bakış açımız değişiyor. Bu da şunu ortaya koyuyor, İnsanlık tarihi yalnızca “tarım icat edilince başladı” değil; çok öncesinde, sembolik, toplumsal ve mimari olarak çok daha zengin bir sürecin olduğunu gösteriyor.
İlginç detaylar göz alıcı veriler
Sütunlar tek parça olarak işlenmiştir, yüzeyde “kollar, eller, parmaklar” gibi antropomofik izler bulunmaktadır. Bazı yapıların yönlendirilmiş olduğu göğe, yıldızlarla veya astronomik hizalanmalarla ilgili olabileceği teoriler arasındadır. Sitenin bilinçli şekilde gömüldüğü, üzerinin örtüldüğü düşünülmektedir. Yapılar bitince ya da başka bir sebep yüzünden sanki kullanım dışı bırakıldı ve kapatıldı izlenimi vermektedir.
12.000 yıl önce, tarımı henüz bilmeyen toplulukların dev sütunlar dikmesi dikkat çekicidir. Göbekli Tepe yalnızca bir arkeolojik alan değil, aynı zamanda insan bilincinin, sembolik düşüncenin doğuş sahnesi olarak görülebilir. Geçmişimizi bildiğimizi sanıyoruz; ama Göbekli Tepe bize diyor ki: ‘Bakın, her şey sandığınızdan önce başladı.’” Göbekli Tepe, sadece taş bir yığın değil; zihninin, iş birliğinin ve sembolik dünyasının milattan önceki en çarpıcı örneklerinden biridir. Bu site, ilkler hakkında bildiklerimizi sarsıyor ve bize insanlık ne zaman organize oldu, sembolik düşünce ne zaman doğdu, sorularını sorduruyor.