Oğuz Kağan, uzun savaşların ardından yeryüzünü birleştirmişti. Ama biliyordu ki sonsuzluk tek bir insanla değil, soy ve hatıra ile yaşar. Bir gece göğün altındaki büyük otağında yalnız kaldı. Ateşin titrek alevleri yüzünü aydınlatırken fısıldadı:
“Ben bir kez doğdum, ama milletim bin kez doğacak...”
O anda göğün kapıları açıldı; yıldızlar birer birer ışığını yere serdi. Ve o gök sofrasının altında, Oğuz Kağan altı oğlunun yüzünü gördü. Her biri evrenin bir unsurunu, bir yönünü ve bir ruh halini temsil ediyordu.
Gök Han – Göğün Kutlu Oğlu
Gök Han doğduğunda yıldırım çakmış, bulutlar ikiye ayrılmıştı. Oğuz Kağan onun alnına baktı ve dedi ki: “Sen, göklerin sükûnetini ve yıldırımların kudretini taşıyacaksın.”
Gök Han göklere tapar, adaleti gökten inen bir ışık gibi yayardı. Ondan türeyen boylar Kayı, Bayat, Alkaevli ve Karaevli göğe bakan sancaklar taşıdılar; bayraklarının rengi mavi idi. Onların kutu, gökten alınan güçtü.
Dağ Han – Gücün ve Direncin Sembolü
Dağ Han, karların içinden doğdu. Gözleri taş gibi sertti; nefesi soğuk rüzgarı andırırdı. Oğuz ona “Dağ gibi eğilmez ol!” dedi. O, kararlılığın ve sabrın simgesiydi. Dağ Han’ın soyundan gelen boylar Dodurga, Yaparlı, Avşar, Kızık
yurtlarını dağ eteklerine kurdu. Onlar bilirdi ki yükseğe çıkan, yalnızca göğü değil, kendini de görür.
Deniz Han – Derinliğin Efendisi
Deniz Han doğduğunda, ırmaklar taşmış, göller ışıkla dolmuştu. Oğuz ona baktı ve “Senin kaderin, suların derinliğinde yazılı,” dedi. Deniz Han’ın soyu Yıva, Kınık, Salur, Afşar boylarını doğurdu. Bu boylar su gibi esnek, akıl gibi derin oldular. Nereye gittilerse, medeniyet ve ticaret onlarla birlikte aktı.
Güneş Han – Aydınlığın Babası
Güneş Han’ın doğumuyla otağın içi altın rengine bürünmüştü. Her sabah ilk ışık onun gözlerinden yükselir, akşam onunla batardı. Oğuz Kağan dedi ki:
“Ey Güneş’in çocuğu, sen bilgeliğin ısısını insanlara taşı.”
Güneş Han’ın soyundan gelenler; Bayındır, Peçenek, Çavuldur, Çepni sözüyle ısıtan, eliyle koruyan topluluklar oldu.
Onlar inancın, yasaların ve geleneklerin bekçileriydi.
Ay Han – Sükûnetin ve Dengenin Çocuğu
Ay Han gecenin sessizliğinde, bir dolunayın ortasında doğdu. Işığı ne yakar ne sönerdi; dengede, ölçüdeydi. Oğuz Kağan, “Sen kalplerin huzurunu koruyacaksın,” dedi. Onun soyundan gelen boylar Yüreğir, İğdir, Beğdili, Karkın dengeli, barışçıl, ama gerektiğinde sertti. Ay gibi, karanlıkla aydınlık arasında adaleti taşırlar.
Yıldız Han – Geleceğin Habercisi
Son oğul Yıldız Han’dı. Doğduğu gece gökyüzünde sayısız yıldız belirdi. Oğuz Kağan onun alnına dokundu ve “Senin soyun, yıldızlar kadar çoğalacak,” dedi. Yıldız Han’ın soyundan gelen boylar Kanglı, Kıpçak, Kalaç, Tatar göçer, iz sürer, yıldızların yönünü takip ederdi. Onlar kainatın haritasını kalplerinde taşırdı.
Oğuz Kağan’ın Vasiyeti
Yaşlılığında Oğuz Kağan oğullarını bir araya topladı ve şöyle dedi:
“Gök, Dağ, Deniz, Güneş, Ay, Yıldız… Siz altı yönsünüz. Gökyüzü de yeryüzü de sizinle tam olur. Unutmayın; Tanrı birdir, fakat yol çoktur. Yolun sonu hep ışığa varır.”
O sözden sonra otağdaki ateş bir an parladı, rüzgar uğuldadı, yıldızlar sanki yere eğildi. Ve sabah olduğunda, Oğuz Kağan’ın otağı boştu. Sadece göğün ortasında kurt şeklinde bir bulut kaldı.
Sonsuzluk ve Soy
O günden bugüne, her Türk boyu göğe baktığında aynı duayı fısıldar: “Atamız Oğuz Kağan gibi, göğe kök salalım, yere adalet ekelim.”
Oğuz Kağan Destanı böylece yalnızca bir mit değil, bir köken haritası, bir millet ruhu olarak kalmıştır. Her boy bir yıldız, her yıldız bir hikayedir. Ve hepsi birlikte gökyüzünü Türk’ün çadırına çevirir.
Araştıran, Yazan
Serkan ÖZKAN