Ev dekorasyonunda bitkilerin önemi, yalnızca estetik bir tamamlayıcı olmalarından değil, mekanın ruhunu doğrudan dönüştüren canlı varlıklar olmalarından kaynaklanır; çünkü bitkiler bir eve yerleştirildiğinde sadece boş bir köşeyi doldurmaz, aynı zamanda o alanın nefes almasını, yumuşamasını ve daha yaşanır bir hale gelmesini sağlar. Soğuk görünen bir salon, sade döşenmiş bir oda ya da fazla düzenli, neredeyse steril hissi veren bir ev, tek bir büyük yapraklı bitkiyle bile daha sıcak, daha samimi ve daha insani bir atmosfere kavuşabilir.
Bitkiler dekorasyonda denge kuran unsurlardır; sert hatlı mobilyaların arasına yerleştirilen yuvarlak formlu yapraklar mekanın sertliğini kırarken, nötr renklerle döşenmiş alanlarda yeşilin varlığı gözü dinlendirir ve zihinsel bir ferahlık yaratır. Örneğin açık renkli bir oturma odasında yer alan kauçuk ya da monstera gibi büyük yapraklı bitkiler, mekâna güçlü bir odak noktası kazandırırken, küçük saksı bitkileri ise raflarda, pencere önlerinde ya da sehpa üzerinde daha sakin ama sürekli bir canlılık hissi oluşturur.
Ev dekorasyonunda bitkilerin bir diğer önemli etkisi de psikolojiktir; yapılan pek çok araştırma, bitkilerin bulunduğu ortamlarda stres seviyesinin azaldığını, odaklanmanın arttığını ve genel ruh halinin iyileştiğini gösterir. Bir çalışma masasında duran küçük bir bitki, fark edilmeden bile zihni rahatlatır, evin içinde dolaşırken gözün yeşile takılması, bilinçsiz bir şekilde insana doğayla temas ettiği hissini verir ve bu temas, modern hayatın hızına karşı küçük ama etkili bir denge noktası oluşturur.
Son olarak bitkiler, evin yaşayan bir organizma olduğunu hatırlatır; her gün sulanması, ışığının ayarlanması, yapraklarının takip edilmesi gereken bu canlılar, mekânla kurulan ilişkiyi tek taraflı olmaktan çıkarır ve evle insan arasında karşılıklı bir bağ oluşturur. Belki de bu yüzden bitkili evler daha yaşanmış hissi verir; çünkü o evde sadece eşyalar değil, büyüyen, değişen ve zamanla iz bırakan canlılar da vardır.
